ÖZGÜR BİR TABLO
... sonra çekiç, paslı çivinin başına vurmak için havaya kalktığında,
bütün saat kuleleri kendi geçmişini göstermeye başladı, nehirler durdu ben meydanın ortasında dönüyordum, dört yandan rüzgarlar geçiyordu rüzgarların sesi sanki, kıyametin öncesi, İsrafil’in borusundan geliyordu ve parmak izimi taşıyan duvarlardaki sloganların, hepsi tutuklanıyordu ve bir çocuk ağlıyordu, ben ağlıyordum, hem dönüyor hem ağlıyordum duvara en son senin ismini yazmıştım, ellerimi sen diye kokluyordum... ... ellerimi saklarım, denizler yağmur olup yağmaya başladığında, tutmak istiyor ama tutamıyordum, soluğumun içinde savrulan eteklerini saçların kaplamıştı bütün yüzümü, göremiyordum danseden kelebekleri sevişmelerimiz rüyalara dar geliyordu, her gece bir başka masal gibiydi ve her yağmurda deli sırılsıklamdık, bulutlar bile böylesini görmemişti ve yeni bir sabah şimdi, ben güvertede emekliyorum ellerimin üstünde avuç içi çizgilerim nasıl uzuyor bir bilsen, ulaşmak için gittiğin her yere... ... ve gümüş bir mahmuz da dokunuverince, deniz atının boş sağrısına, dili kesik bir çığlık atar zaman, zemberekler boşalır yaşam süzgecinden denizlerin derininde yol alırken, bu çığlığı ne sen duyabilirsin ne de ben bahane adres sormak, durdururuz bir deniz atını yanımızdan geçerken ve öperiz sağrısını, varsa eğer gümüş bir mahmuzun, iz bıraktığı yerden ve belki ilk günümüzden beri bizi bekleyen, o kapı o an çıkar karşımıza sonra bir çekiç, açılmamış kilidini kırmak için, ellerimizde kalkar havaya... ... iki kişilik bir çekiç sesiyle kilit kırılır, kapı açılır, gezegen olur, şimdi paslı çivisinden kurtulan bir tablodur yaşamak... Cevat Çeştepe |
bütün saat kuleleri kendi geçmişini göstermeye başladı, nehirler durdu
ben meydanın ortasında dönüyordum, dört yandan rüzgarlar geçiyordu
rüzgarların sesi sanki, kıyametin öncesi, İsrafil’in borusundan geliyordu
ve parmak izimi taşıyan duvarlardaki sloganların, hepsi tutuklanıyordu
ve bir çocuk ağlıyordu, ben ağlıyordum, hem dönüyor hem ağlıyordum
duvara en son senin ismini yazmıştım, ellerimi sen diye kokluyordum...---------------- C.Ç.--------
------------------------------------------------------------------------------
Hep böyelmi olacak usta? Paslı çiviler tepelerine hep çekiç darbeleri yiyerek mi yol alacaklar? Paslanmaları çokmu gerekliydi?
Paslanmak.... bir işlevin, bir eğlemin gereği olabilirmi? Paslanmak sonuçta yaşlanarak metalin yorgunluğudur; İnsanın yaşlanması, dinamizminden bir nebze de olsa kayıplara uğraması gibi.
Paslı bir toplum oluşumuzu nekadar güzel dile getirmişsiniz. Şimdi övünsünler toplum mühendisliği iddiasında olanlar, övünebilme hakkını kendilerinde bulabiliyorlarsa. Paslanmaya yüz tutmuş bir toplum.... O da zavallı paslı çivinin paylaşmak zorunda olduğu nayıf kadere ve yaşama razı olacak demektir.
Nekadar güzel bir konu, yine yerinde ve zamanında uyaran anlamlı ve son derece gerekli mesajlar, sonsuz derece de beğeni ve sevgi kazandırmış şiirinize.
Silkinip kalkmak sevgili ustam... Paslanıp o habis ve gaddar oksijenin ateşine yanmaktan kurtulmak lazım.
Yüreğinize, yetkin kaleminize sağlık. Sevgi saygı ve esenlik dileklerimle selamlayıp kutluyorum, değerli kardeşim sayın Çeştepe sizi. Kemal Polat
kempol tarafından 8/17/2010 11:46:16 PM zamanında düzenlenmiştir.