FIRTINADAN SONRA
Ne, mutlu bir hayat vardı,
Ne de yüzünü güldüren bir şey. Bittiğini sandığın bir yolda, Kendini saklayarak yürüyen bir sen vardın, Gölgesinden korkarak giden... Ne anlayan vardı seni, Ne de derdini dinleyen... Ümitsiz bakışlarıyla, Ümüğü sıkılırcasına inleyen bir sen... İtile kakıla yürüyordun taşlı yollarda. Büyük depremler atlatmıştın. Enkaz altında kalmıştı ümitlerin, hayallerin. Koparmıştı deprem tüm bağlarını. Dalların kırılmıştı, dökülmüştü yaprakların. Fakat hala yaşıyordun. Sağlamdı kökün. Toprağı sım sıkı sarmıştı saçakların. Bir ceylan gibiydin. Sürüden dışlanan bir ceylan yavrusu. Avdan nasibin olanı vermemişlerdi sana. Çok açtın, sevgiye aç, şevkate muhtaç. Bir deprem atlatmıştın. Büyük bir güvenle içine girdiğin bina, üzerine çökmüştü. Zar zor kaçabilmiştin. Ama kurtaramamıştın hayallerini, umutlarını. Deprem, kapatmıştı seni geri götürecek yolları. Ne adım atacak derman vardı dizlerinde, Ne de gidilecek bir yer... Garda bilet kestiren yolcu gibiydin. Oysa ne tren vardı, ne de ray. Ağlıyordun umutsuzca. Ne göz yaşlarını silen vardı, Ne de bir mendil veren. Sevgiyi hiç görmemiştin. Habersizdin ne olduğundan. Bir sevenin yoktu. Ve gül yanaklarından öpen... Deprem yok etmişti sanki her yeri. Sadece, üzerinde güçlükle durabildiğin, Küçük bir toprak parçası vardı. Rahat bırakmıyorlardı seni küçücük dünyanda. Sahipsizdin, kimsesiz... Durmaya çalışıyordun ayakta. Herkez taş atıyordu üzerine, kimileri kaya. İteliyorlardı seni, düşürmek istercesine. Düşmüştün zaten. Ayağa kalkmaya çalışmıyordun. En sonunda darbelere dayanamayıp, Bırakmıştın kendini boşluğa. Bedenini bir kuş gibi salıvermiştin. Kanadı olmayan bir kuş. Ama nafileydi bu uçuş. Bitmemişti yol. Hayat bitmemişti. Ama tükenmişti ümitlerin. Yerini korkular almıştı. Göz yaşların, sel olup götürmüştü hayallerini. Yalnızdın, yapayalnız. Başını yaslayacağın bir duvar vardı, Yaslamıyordun, vuruyordun o duvara kafanı. Çaresizce kıvranıyordun. Çığlıkların gece kuşlarını, yarasaları korkutuyordu. Sahte gülücüklerin kandırıyordu etrafında ki insanları. Göz yaşların ıslatıyordu yastığını. Duvarları titretmişti çığlıkların. Bir dört duvar kadardı, Kocaman dertlerini, ağlamalarını, hüzünlerini, Ve bitmek bilmeyen korkularını sığdırdığın dünya. Dışarıdan bakıldığında bir damla su gibiydin. İçine girildiğinde, fırtınalı bir deniz... Batan bir gemi vardı o denizde. O, sendin. Kendi içinde batıyordun. Hayallerin, umutların vardı o gemide. Yelkenlerin parçalanmış, alabora oluyordun. Karaya çok uzaktın. Kimseye sesini duyuramıyordun. Avareydi haykırışlar. Yanıyordun kendi halinde. Dışarıdan bakıldığında hava serin gibiydi oysa. İçeri girildiğinde, geceleyin fırtınaya yakalanmış bir gemi. Rotayı kaybetmiştin. Gece kör etmişti seni. Karanlık yolu silmişti. Yıkık hayaller ve ölü umutlar taşıyordun. Kurtulmak istiyordun. Çığlıkların "yeter artık" diyordu. Ses cağızını duyan yoktu. Geçmiyordu zaman, geçmiyordu. Her gece yıldızları sayıyordun, bitmiyordu. Uçurumun kenarındaydın sanki. "İmdaat imdaat.." diye sesleniyordun. Hala bir işiten yoktu Artık bırakmıştın kendini. Kesmiştin imdatları. Boğulup gidiyordun. Gücün tükenmiş, umutların sıfırın altında... Depremler, fırtınalar atlatmıştın. Harabeye dönmüştü hayatın. Islaktı gözlerin. Umutlar kaybolmuş, hayaller yıkılmıştı. Ellerin göğe açılıyordu. Çınlatıyordu her yeri niyazlar. Bir gün güneş doğdu. Bilmiyordun ne olduğunu. Kuruyordu göz yaşların. Karanlık bitmiş, fırtına dinmişti. Elini uzattı sana güneş. Tuttun sım sıkı, doyasıya. Doyasıya bir mutluluk vardı. Artık hayat, kıyasıya vuramazdı. Bir duygu vardı içinde, bilmiyordun ne olduğunu. Daha önce hiç yaşamamıştın, yaşatmamışlardı. Gül yüzün gülüyordu artık. Kalbini ısıtmıştı güneş. Artık karanlık yoktu, her yeri görüyordun. Görüyordun dünyanın ne kadar güzel olduğunu. Mutluydun artık, gülüyordun. Güneşin doğuşuyla yeşermişti yapraklar. Kelebekler uçmaya başlamıştı. Rengarenk çiçekler ve çorak bahçemde açan kırmızı bir gül... Düş gibiydi bunlar ama gerçekti. Umutlar artık dağ gibi. Hayaller çoğalıp aştı bendini. Etrafını sardı şarkı söyleyen kuşlar. Mas mavi bir gök yüzü, batmayacak bir güneş... Kıskansın mutluluğumuzu insanlar, Ve bir takım kurtlar... Artık batmayacak bir güneşin var senin Benim solmayacak bir gülüm... Kıl üstünde yürüttüğümüz hayatta, aşk var artık. Artık gelmez gönüllerimize zulüm. Artık dayanamaz ayaklarımıza en sert kayalar. Çünkü artık paylaştıkça çoğalan ve bizi biz yapan o şey var. Yüreklerimizde, hayatımıza huzur, Ve damarlarımıza kan olacak bir sevgi var. Nuh BARITCI |