kendi morgunda misafirdir aşk
.
buz tutmuş yüreğim kendi morgunda misafir ederken cesedimi ne çok konuşamıyorken kendimle bir nefeslik zaman muhtaçlığında düşe kalka yürürken tuz buz aynalarda açılan yollarda hep kandım kanadım tutunduğum her bahane ve her yol bir öncekinden beterken gözlerim düş suskunluğunda hapsolmuşken kan kokan siyahlara devler ülkesinin yüzlerini seyrederken ve hep soğukken gece iç içeydi zamanlar kurtulmak ne zordu zincirin halkasından dudaklarımda yarım kalmış paslı bir gülüşle gerçekle hayali karıştırdığım bir anda bir gölge şifa belki belki deva karanlıklar arasında ezber bir hikâye sımsıkı sardıkça acıyan acıdıkça kanayan yaralar tenha sokaklar ateş fısıltısında aşk sinsice hesaplı kitaplı iç kapılarımı usulca açıp ve ne zaman aralasam kirpiklerimi başucumda bulduğum hayaleti miydi aslında gözyaşları kanarken hüzün kokusuyla isyan çaresiz kan çiçekleri açarken çıkmaz sokakların ışıksız kaldırımlarında herhangi bir gecede bilmediğim bir ülkenin liman kentinde yosun kokan bir sokakta öldürüldü aşk bembeyazdı simsiyah kefenlendi gözleri açık mıdır halâ ne çok sır kaldı ardında nasıldı nasıldım bilmiyorum ve çok tuhaf / hatırlamıyordum adını aslında dün bitti tekrarı yok hiç bilmiyorum yarını parmak uçlarımda seyre dalarken hayatı |
saygılar...