Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. la rochefaucauld
Okuduğunuz
şiir
17.3.2010 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
ölüm/süz söz
.
hangi akıl hangi felsefe yazabilir bu yolculuğu
...
somut bir çatlaktan sızıyor soyut karanlıklar ve zaferi kazanan gölge oluyor harikalar diyarında
geçişi olmayan renklerde tuvalin rahmini paylaşırken siyah ve beyaz yalnız ölüyor alnından vurulan pembe rüyalar siyah yüzlü oyunlar oynuyor boşluk eksik ve mutsuz çocuklar doğuyor
içi boşaltılmış ruhla yepyeni bir gün görememişken henüz aklımın en karanlık köşelerine itiyorum sözleri ve elleri kırılası imgelerle keskin dilli düşlerle yazılıyor cenaze şiirleri
ilginç ki gökyüzü maviliğini unuttu o gün göğsüme vuran rüzgarla topladım yağmurları hayat en güzel şarkılarını söylerken dünyanın yüzüne yaslanıyor çocukluğum mühürleri öptüğünde dudaklarım ölüm için can veriyor cehennem ateşleri gülümserken acı dileyen mor dudaklarda çiçeklerin olmadığı bu yolda cennet yoktu sonsuzluğu mırıldanıyordu notalar
buğulanan şafakla sis yağdıkça duvarlara hüzün yazıyor intiharlar martı perçemlerinde uyanıyor sabah tütün renginde bakıyor güneş ayyaş denizi kucaklıyor yalnızlığım
biliyor musun bildiğin renkte sızıyor kan karanlık kirpiklerimden kutsanan gözyaşı kutusuna saklanıyor her damla gördüğüm tek benim aynada derin bir gülümseme yerleştiğinde yüzüme kilitlendiğinde gözlerim gözlerime dokunuyorum parmak uçlarıma nefesim buğusuyla yazıyor senden büyük sanatkar yok Ya Rab
ve bir kadın doğuyor alacakaranlık uykularda boşluğa uçan suskun kanatlarında
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bu şiire hangi taraftan bakarsak bakalım aynı yüzü göreceğiz.
gözlerimiz aynı ve şiir aynı şiir. tek farklı olansa ruh’tur ve o ruh şuan içimizde bir yerde bizi bekliyor ya da uyandırılmayı. evet girişimizi haddimizi aşarak yapalım istedik- abarttım demiyorum-.
bu şiir, dört yıl önce yazılmasına rağmen o kadar yeni görünüyor ki, sıcak bir ten gibi sıcacık -aslında burada ten yerine ölü’yü kullanacaktım, ama hiç ölüye dokunmadığımdan bunu uygun gördüm-.cesaret edemedim sanırım.
her şeye rağmen daha ilk dize de bir yolculuk’ içinde olacağımızın muştusunu veriyor olsa bile hiçbir büyüsünü bozmuyor şiirin. bekletmek âdetimiz değil, yoldayız.
‘’somut bir çatlaktan sızıyor soyut karanlıklar’’
somut olan bir çatlak ve soyut karanlık. somut ile soyut’un sırf tezatlık olsun diye kullandığını söylemek haksızlık olur şiir sahibine. o zaman nasıl okumalıyız. ‘ölüm ile yaşamak’ gibi. çatlaklardan sızan karanlıksa ve karanlığın rengi su ve suyun rengi ölüm olduğuna göre daha ne diye soru sorarak kendimizi kışkırtıyoruz ki, beyhude bir çaba içine girerek.
yolculuk’a devam;
‘’zaferi kazanan gölge oluyor harikalar diyarında’’
gölgeler ve sûretler. sûretleri ‘insan’ olarak naçizane kabul ediyorum ve gölgeyi de ölüm. şöyle bir boşluk bırakıp şunu desek acaba haddimizi aştığımızı söyler misiniz: ‘’Kaf suresi 16. ayeti mealen şöyledir: Allah kullarına yani bize hitâben, "Ben size şah damarınızdan daha yakınım’’. şimdi boşluğu örtelim ve tekrar kaldığımız yere dönelim, bir nevi çemberin içine. sadece bir soru: gölgeler ne kadar yakın bize? o halde gölge biraz da insandır diyebilir miyiz? sesimizi kısıyoruz biraz, çünkü uzaklarda bazı sesler yankılanmaya başladı. ikinci bölümle yolumuza devam edelim şimdi;
‘’geçişi olmayan renklerde tuvalin rahmini paylaşırken siyah ve beyaz ‘’
‘’şaşırmayınız, elbette ölümün de renkleri var.
çeşitleri var çünkü. ölümler var.’’ der dücane cündioğlu. nereden geldik mi ölüme? renklere bakalım. ‘’rengârenk ölümler: beyaz, kırmızı, yeşil ve siyah.’’ yukarıda karanlığın renginin ölüm olduğunu sayıklamıştık. geriye kaldı üç renk. doğrusu biraz ağır bastı, biraz sessizlik. anlamaya çalışıyoruz.
‘’içi boşaltılmış ruhla yepyeni bir gün görememişken henüz aklımın en karanlık köşelerine itiyorum sözleri’’
üçüncü bölüm; bizi tüm çıplaklığıyla karşılıyor. içimizde bir ruh’un varlığından bahsetmiştik. aslında öyle söylemek zorunda kaldık. oysa şimdi ise içi boşaltılmış bir ruh mevzubahis. İçinde kim var o ruh’un? cevabı siz verdiğine göre bize de susmak düşer. ama tamamen değil, sadece sizinle konuşmayı kesiyoruz. aklımız karışık; çünkü aklımızdan zorumuz var. buraya kadar her şey uyum içinde. keyfimiz dorukta.
ama
‘’ve elleri kırılası imgelerle keskin dilli düşlerle yazılıyor cenaze şiirleri’’ hepimizin burada bir işaret veriliyor. bekleyen beklemeyen ama herkesin. ‘’en azından üstad İsmet Özel gibi umutsuz değiliz, en azından şimdilik: ‘’Kimseden bir işaret gelmeyecek bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa’’. bize bir işaret geldi. meleklerin gelmesini bekliyoruz. âmadeyiz zira. çok güçlü. çok kışkırtıcı imgeler.
bir sonraki bölümde her şey alenen ortada. ve söylediklerini teyit ediyor. özellikle: ‘’ölüm için can veriyor cehennem ateşleri ‘’ şöyle bir soru sormak hakkımız olmalı: cehennem mi ölüm için yoksa ölüm cehennem için? sorduk ve inimize çekiliyoruz. ama susmuyoruz... yine akışı bozmayan bir bölümdü.
yalnız bundan sonraki bölüm maalesef o akıcılığa çomak sokmuş. sanki burası da tam olsaydı, kıyamet kopacaktı, bu yüzden biraz kıstık sesimizi. zaten etrafı dağıttınız der gibi bakıyor suratımıza şiir. şu anlaşılmasın ama, şiir çolak olmadı. sadece burada taraklandı yüzümüz o kadar… bizce.
‘’biliyor musun’’
bilmek ıztırap veriyor ne yazık ki…ama bir yere kadar. peki kim biliyor? talibin derviş’ine kulak verelim yine: ızdırap veren sorudur, cevap değil. cevaplar yatıştırır, sorular kışkırtır.
‘’senden büyük sanatkar yok Ya Rab’’
O halde ne diye bu kadar cerbeze yaptık biri söylesin!..
somut bir çatlaktan sızıyor soyut karanlıklar ve zaferi kazanan gölge oluyor harikalar diyarında
geçişi olmayan renklerde tuvalin rahmini paylaşırken siyah ve beyaz yalnız ölüyor alnından vurulan pembe rüyalar siyah yüzlü oyunlar oynuyor boşluk eksik ve mutsuz çocuklar doğuyor
Muhteşem imgeler kullanılmış...Bu şiiri rahmetli Can Yücel'in okumasını çok isterdim.Sanki elinde kalem değilde fırça,kağıt değilde tual alıp şiir değil de resim yapmışsınız. Bizler de şiir okumuyoruz da yapılmış bir resmi SEYREDİYORUZ.
imgelerin dğnyasındaki taç sahibini bulmuş bu gün inalımaz bir şiir okudum kaleminizden büyük şair beğenmedim diyen çıkarsa şaşarım delidir diye kutluyorum harikalar diyarındaki esrinizi kaleminiz daimi olsun bir dahaki eserinizi sabırsızlıkla bekliyorum anadoludan kucak dolusu sevgilerimlele sizi ve şiirinizi selamlıyorum
içi boşaltılmış ruhla yepyeni bir gün görememişken henüz aklımın en karanlık köşelerine itiyorum sözleri ve elleri kırılası imgelerle keskin dilli düşlerle yazılıyor cenaze şiirleri
Şiir imgenin ve sözün doğru kullanımıyla "ham gerçeklik sanatı öldürür" bakış açısıyla değerlendirildiğinde aydınlıktan karanlığa yürüyen dizelerde insan psikolojisi doğal yorumla işlenmiş. " " içi Salah Birsel
Şiir anlağa hitap ederken ve sözün anlamca verildiği ölçüde güçlenir.
Şiir bilinç ve bilinçaltının çarpışmasıdır, yine Salah Birsel yorumuyla dizeler isteneni vermiş.
Beğeni ve tebriklerimi bırakıyorum.
Sevgi ve şiirle...
Neslihan YAZICILAR tarafından 3/18/2010 4:27:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
nefesim buğusuyla yazıyor senden büyük sanatkar yok Ya Rab..._______________amennâ güzel kızım...ne güzel bir kavrayış ve kabulleniştir bu bilir misin ? ve ...farkındalığın zirvesinde ol hep...
yerine yakışması bir tarafa, bu alıntıladığım iki mısra beni ziyadesiyle mest etti... sevgilerim ve tebriklerimle.. aşk daim olsun...cg
eflatun du sanırım... mağaradaki gölgelerden bahsediyor... gerçek varlıkların gölgelerinden korkan insanlardan... kafalarını güneşe çevirseler gerçekleri görecek olan insalardan... bu sitede güne düşen her şiir gölgelerden korkan insanların şiirleri.. hep gölgeleri anlatan şiirler... imge... simge.. sembol.. ne derseniz artık... bence birileri artık kafasını güneşe çevirsin... dışarda kocaman renki bi dünya var...
gidişin gölgesi ve kazanışın karanlığı gel şimdi kazı bakalım beyazı beyazdan siyahı siyahtan ve ruhum sen hangi şarkıların nakaratını söylüyorsun şimdi mavisine boğuk gökyüzünün mü düşen sarı yaprakların mı öpüyorsun kendini binlerce kelebek düşüyor eteklerinden ve kaybolup gidiyor şair gerçeğin aynasıyla ve doğuruyor kendini suskun başka boyutlarda
şimdi ...
''hangi akıl hangi felsefe yazabilir bu yolculuğu''
geçişi olmayan renklerde tuvalin rahmini paylaşırken siyah ve beyaz yalnız ölüyor alnından vurulan pembe rüyalar siyah yüzlü oyunlar oynuyor boşluk eksik ve mutsuz çocuklar doğuyor
şiirdi çokça ve her satırda hüzne düşen sorgularla.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.