kırkla elli arası/ felekten bir gece yarısıaçmamayı becerebiliyorsak her çalışında kapıyı evde yokuz süsü verebiliyorsak parmağını zilden inatla çekmeyene sessizliğimizse cinayet aletimiz ve gülebiliyorsak kıs kıs kapıdakinin haline kadehleri çıkarmanın vakti gelmiş demektir mezeleri ben yaparım siz ne içeceğimize karar verin fikrimi sorarsanız illâki “efe!” daha kolay evet dedirtebiliyorsak şu erkek milletine her hayır deyişimizde on gün kadar uzuyorsa ömrümüz gönlümüz kırılmasın diye kırabiliyorsak titremeden içimiz doldurmalıdır artık rakıları kadehe… pek bir keyiflendim/ sek içeceğim bu gece sizinki nasıl olsun/ buz alır mıydınız?/ peki. memnuniyetle... dert dinlemekten vazgeçtiysek uzun zamandır geçmişimizi dinlemenin boş’luğu dank ettiyse nihayet insan olmayanlarla uğraşmıyorsak çoktandır adam etme illetinden kurtulabildiysek hele artık kaldırmalıyız kadehleri haydi şerefe!.. doluyorsa gözlerimiz kürtçe bir türkü süzülürken meclise rus salatasının tazeliğinden doğan sohbet dönüyor/ dolanıyor… ve mutlaka geliyorsa rahmetlilere... yutkunmak olmaz! hafif başım dönüyor/ bir zahmet siz alıverin mendiller… karşıdaki vitrinin üst çekmecesinde. kızlar… biz öğrenmemiş miydik ömrün kısacık olduğunu hüznün her halükârda yine hüzne kavuştuğunu ve dillendirdikçe hatıraların daha da koyduğunu öyleyse gözümüzdeki bu yaşlar da ne hüzünlü bitsin isteseydim yaşlanışımıza derdim oysa bu şiir gün be gün akıllanışımıza içecek o halde son kez kadehler ele ve sofrayı ben toplarım haydi evlerinize... JD |
saygılar