Şeytan Acı Çeker Koynundabu nasıl bir dindir çarmıhlarda inkar edilir Hasreti isa tehlikeli sularda uyumaz gece korkar karanlıktan sokulur ay ışığına sessizce bir uçurum düşer önce bir düşünce düşününce kendi içine gömülür bir kaç bilge ‘’yanmayı göze alırsan şair olursun ‘’ dedi ustam şeytan acı çeker koynunda senin aklın alfabesiydi gözlerin beden bilincin körelmiş hali ucu sivri bir kurşun kalem belki belki bir düş yangını aklın ötesi ışığın olgunlaşma halinde renkler susar şiirin olgunlaşma hainde şair suskun bir ay kuşatır geceyi iç yıkımlarından kopartılmış bir gölgeydi zaman evet itiraf ediyorum bu hayatı seviyorum seviyorum çırılçıplak bir yürekli kadını dalında kurumuş inciri güneşte kurutulmuş bademi de anla sen gerisini sahip olamadığım tek şey AKIL diyordu bir delinin günlüğü sahip olamadığı kendisiydi bunu bilmiyordu yüreğimin çadırlarını söktü Yörükler yaylalardan dağlar boşaltıldı perdesi kapandı günün sesi kısıldı kavalın boş mermi kovanlarını toplar çocuklar yorgun bir adam sırtlamış geceyi kar kaplamış yolları geçit vermez ki herkes kendi depremini tetikliyor demek ki şimdi sonbahar yaprakları gibi bir çukurda sokuluyoruz birbirimize birimizi alıp götürse rüzgar peşinden bizde sürükleniyoruz en çok da badem çiçekleri haydi bir geceyi daha koynumda kundakla dudakların kapansın üzerime soluksuz kalalım ölümse ölüm ben seninle aşka ölümüne varım kuşların gölgeleri konsun gözlerine bak yağmura ağzını dayıyor çocuk daha kapıdan çıkmadan neden ölümle bitiyor her yolculuk kaşlarını doğrultup diyor ki usta aşk da bir yokluk iç çekişmelerden sıyrılıp uzanıyor içimden bir tomurcuk konuyor saçlarına saçların ki dalgalar ortasında kopan bir fırtına gözlerimdeki ışığa kendini kaptırıyor bir kadın yaşı ha otuz ha kırka yakın yakın diyor yakın beni en çok da ikili temmuzlarda yakın Sivas aklansın önce semaha duran ellerim yansın y/andı madımak oynarken kundaklandı kadın sazlar tövbeye durdu artık Sivas ellerinde sazım çalınmasın Ozanlar cehennem ateşlerinde yanmasın kurşunlanmış düşlerden ağır yaralı dönerdi analar koynunda ay ışığını saklardı bir ıslık ömrünün künyesini yitirmiş bir adam gözlerin çoktandır karartma gecelerinde unutulmuş bir ışık sesin dağların dilidir gövden kabuğu soyulmuş bir ağacın üşümesidir dar bir geçitte pusuyla devrilir öfken artık hangi güzelin gözyaşıyla düşersin dalından bir cuma akşamına sığınır içindeki suçluluk duygusu yan çırak yan belki şair olursun o zaman dedi ustam şeytanın işkence zamanlarından üç ocak iki bin on İsa İnan |