GÖLGELER DE KANAR// her yenilgi yeni bir başkaldırı için prova olmalı // Hasreti isa gamzelerini denize düşürdüğünden beri düş kurmayı unutmuştur k a d ı n her savruluşta susuyorsa bilin ki sesini ana rahminde boğmuştur bir gece yarısı rayından çıktı hayat savrulan saatlere ayrılığı yazdı birileri sokak ortasında bir cinayetin üstünü ateşle örttüm çocukluğun çıkıp geldi saklandığı yerden tenin karşımda camı kırılmış bir deniz feneri yağmur yağdıkça taş kesilir soluğum yalnızlığım derme çatma kıyılarda ağırlar kendini bu yürek bu uğultuya yenik düşecek biliyorum yüzümün sıcaklığında kurut gözyaşlarını nefesinle söndür hayallerinin tükendiği yeri ağır olur ağrının bedeli vurgunla ödenir yeryüzü tuz ve toprakla yoğursun yeniden kendini ey içimdeki kendi külüyle kavrulan ateş tutuşmadıysan aşkla bir mumu bile yakamazsın demedim mi iliklerime kadar senim hasretin kırılgan aynasında kan kırmızı bir gölde susar adımlarım yokluğuma dokun izi kalsın parmaklarının duvarlarda masal kitaplarından uykulara kaçmadan gir rüyalarıma ağıtlar da boy verir sandıklarda solan fotoğraflarda avuçlarımda yakıp gittiğin mumların hatırına ihanetlere kapat kapılarını sakın açma aşk sol göğsünün altında vurulmuş bir serçe yüreğidir unutma sokaklara açılırdı gömleğinin ilk düğmeleri oğlanların yanaklarından şelaleler akardı ayaklarına düşün ki akrep yuvasındasın anadan üryan yelkovanın ağzı sulanır döner başın kanamayan yerin kalmamış düş kesiği bedenin ömrüm dudaklarında uzunca kurulmuş cümlelerin son nakaratı zamansız göçebeyim ki gözlerinden de göçerim böyle bir aşkı kayıtlardan çıkarın ey taş ustaları şimdi sabahlara sorsan halimi bir bebek düşer beşiğinden dil kana susayınca silahlar çekilir benim ülkemde sorgusuz infazların suç ortağıydı güz bir kavga türküsü daha yaralanır kısır gölgelerde ey tenimde esmer güllerin bıraktığı dayanılmaz sızı senin her renkte susuşun kılıyor beni siyaha sevdalı dalgınlığım karşısında durma aklıma zarardır gülüşün kaldırım serçelerinin nasırlı olur topukları buda dilimi yaşlı çınar ağacında sallansın duvağın kara lekeyim alnında şarapla boyarım gelinliğini kanadına gölge düşmüş yapraklara konan kelebeğim ellerinin uzağında mumya gibi yaşamakmış gurbet dediğin yatağımın başında dönüp duran ecele süt veriyor göğüslerin yüzüne abanan köpüklere çığlıklarını düşürürken balıklar mülteci insanları yaka paça kıyıya taşırdı martılar yeni bir yangına yoldaş olmak için perdelerini fitilliyordu kadınlar hangi sevgilinin koynunda ölene kadar sabahlandı bilmiyordu yasaklar çocukken rüyalarıma giren tabutlarla ısıt gençliğimi göğsünde çöl düşkünü bir adamı as hurma dallarına acısı içinde saklı sevdayla gün yüzüne çıkar beni dili de mızrak gibi sivriltip salmalı sokaklara yüreğimi yüreğine emanet bıraktım gidiyorum yanaklarını öpen yorgunluğumla uğurla beni gün batımlarına hep sana yaslanarak taşıdım kendimi başka bir bahara dünü yoksulluğundan vurmak yakışmaz bize kendi yüzümle gülmeyi öğrendim senin karşında ayrılıklar gün sayar kalbimin kapısında kalsam bir başka ölümdü gitsem gölgen kapanırdı ayaklarıma içimde senin zamanlarını öldürerek kaldım hayatta kestikçe uzayan beyazlıklar sürgün veriyor tırnaklarımda kızgın iki gül oluyor dudaklarıma dokunan öpüşün baktıkça aynalarda kanayan yüzüm gülerek teslim usturaya gece yürüyüşüydü çıktığım bütün yollar buğulu bir merhabayı sırtından vuruyor pis bıyıklı adamlar öksüz yanların kuşatmada sisle örülmüştür kazağın gök yüzün yamalı bir bohça gibi durur sedirde hep al yazmalı günahlar işlersin çeyizlerine gitme dağlar uykusuz çocuklar ninnisiz kalır ölü bulutlar gezdirirsin firari gözlerinde umudun süvarisi oldum yıldızsız gecelerde vuruldum şimşeklerden sonra gelen yağmur oldum sende kurudum her gün aşk için yeniden kalbimi kundaklamaktan yoruldum her yüreğin denize bakan bir penceresi vardır herkes acısını ve felaketini yanında taşır yalnızlığın ayaz hücresinde voltalardayım sen şimdi geçmiş bir zamana at sürersin içimde et ve kemik birbiriyle helalleşir günün birinde hangi vagona bindirilse ölüm yarı yolda raydan çıkardı tren kurtlar ve kadınlar aynı havayı soluyor karanlık çöktüğünde yağmura yem atan bulutları uçurtmalarla avlayıp kırlangıçları fırtınaların kucağında ağırla herkes yüreğindeki aşka giden son damarı da kesiyor harama el sürmüş günlerin kahrına sen hâlâ çocukluğumun terli alnından öpüyorsun alınyazımı k/aralayıp söylenmemiş bir söz gibi duruyorsun aklımda ana rahmine düştüğümüz gün kazılmış mezarımız canlı bir cesedim tabutum bundan sonra yüreğindir unutma gece bütün sırlarıyla gömüldü sulara dilsiz bir ay doğurdu deniz her düştüğüm yerde yeni bir uçurum eklendi hayatıma bir bulut kirini döker ömrümün ormanına bellek sürek avında ve yazı kağıda yüz sürer son defa mezar taşları da eskir yırtılan sesten bir kadın düşer sulara gün geçtikçe azan derin bir yaradır zaman gölgeler de kanar ve tanrılar şeytan arabalarıyla çıkıp gelirler karşıdan… İsa İnan |
şiir leriniz beni içinden ikiye bölüyor
kadının iç dünyasını en iyi şekilde yansıtan şiirlerinizi kutluyorum
teşekkürler tebrikler