Kalkita'nın kızıyla
sanmayın ki coşkun sularda çırpınarak akan biriyim;
nehir de benim sel de… beni sal sananlar yanılırlar a yârim, sandal da olmadım kürek de.. ırmağın dengi değil, kendisiyim; eyvallahım olmaz kimsenin gönül coğrafyasına gerekirse yatağımı değiştiririm! gerekirse akmam dururum bir söğüt altında dallarını alıp koynuma uyurum öylece… olmazsa kururum vallahi adım silinir haritadan. aşk mihengine gerek yok be çırak! şöyle bir yoklasam anlarım sevdanın yâr mı yaramaz mı olduğunu; hangi kalbin kaç ayar vurduğunu iyi biliyorum artık yırtarım yüreğimin defterini silerim bütün hesapları kâr da benim zarar da… istersem ziyan ederim kendimi; bir sözle ölür iki gözle cana gelirim yeniden. seversem imanım tazelenir; közlerim kor olur birden aşka gelir imdadına yetişirim ezilen bir karıncanın, küsersem tam bir sersem olurum bu dünyada fark etmez benim için ha bir han yıkılmış ha bir cihan; serden geçmiş serseriye dönerim benim için suları bulanık kubbesi karanlıktır külhanı olmadığım bir hamam! Kalkita’nın kızıyla zehir içtim ben denizine düştüm gömüldüm koyun koynuna; eğer etekleri zil çalan biri gezinirse sahilde ve bir dalga yalarsa ayaklarını bilsin ki bileklerinden öpüyorum sarılamadığım için boynuna… ö.n |
Ne yazayım ben...
Sen, şiirin
gümüş saçlı prensi...
Kalkita'nın kızı rüyama girermi acep bugün...
Ben,
bu şiiri baş ucuma asar... şairine taparım...
Saygılarımla
ustam benim...
.....