İSTANBUL BEN OLAYIM SANA
bir sarnıçta …,
binbirdirek renk açarken her biri bir anıt gibi, senin adına, senin için burada biz dansın ıslak figürlerinde, yarı belimize kadar sularda, direklerin arasında dışarıda tramvay, vapur sesleri ve martı çığlıkları, dünya kadar bir şehir yani kendi yolcusuna ihanet eder her biri, umurumda değil, sen varsın ya yanımda. /her gişenin önünde beş parasız sefalet, aldırma, İstanbul ben olurum sana/ bir kulede …, bütün eski yangınlar sel altında kalmış, bu kule de metruk, işe yaramaz artık sessiz çıkalım merdivenleri, boşa geçen günler gibi, üç basamaktan ikisi kırık her duvarında başka zamanın resmi, ne çok yaşamış bu şehir, benden de eski meyhanesinde sensiz sarhoşluk, sokakların ıssızlığı geldi de aklıma, çok yazık. /yürürsek eğer uygun adımla, ne gözyaşı girer geceye ne de gündüze ayrılık/ bir köprüde …, hangi düğüm iki yakayı bir araya getirir, isyan taç olmuşsa, karakterin başına bir yanda kırbaçlarken dalgaları, hiç bir olta aldırmaz, balıkların gözyaşlarına biz de öyle yapalım senin savrulsun saçların, ben açarken gömlek düğmesini rüzgar yiyelim, tuz kaçsın gözümüze, madem ki buradayız, bu şehrin hatırına. /bir çatana geçiyor ayak altından, sevdinse ağlama, aynısını yaparım sana/ bu limanda …, şimdi mendireksiz ve öyle sakin, fırtınalarını bile içine saklamış, gözlerimizin artık şiirler yazılmaz sularına anladım, son bir mısra kalsın açıkta, ikimizin işte canımın içi burası da hasretin anavatanı, ‘çınarlı ve kubbeli’ mavisi yani bak dalgalara nasıl kucaklaşıyor, hiç ayrılmadan ter dökmesi gibi, ellerimizin. /gel iyot kokusundan boya olalım, en sevdiğimiz renkleri için resimlerimizin/ ve İstanbul’ da gece mi bitiyor her tepede bir yediveren gül açarken, rengi elmadan kırmızı eyvah gün ışığı geliyor, kaybolacak mısın, onun için mi yüreğimdeki bu sızı neyse ki yağmur yağmaya başladı, bilirim bu havaları senin de çok sevdiğini o zaman sessiz ve derin saklanalım, biraz daha çekip başımıza, yorganımızı. /İstanbul ben olurum sana, gecenin tutkusu güneşe inat, ateşlerken rüyamızı/ Cevat Çeştepe Bir İstanbul rüyası değil, İstanbul’dan bir rüya |