NEDAMET
getir desem aşklarımı bir vakit
uzanıp yattığın eylül ağacına sor desem hangi alışılmamış acıyı kapatabilir kara bir ten gibi öğütebilir bir yarayı küçük bir ormanın gölgesi saçları dağınık vakitlerde geldiler seviştiğim bütün kadınlar ana rahmindeki gibi değilken yaşam ve yaşamazken bir minarenin kıblesini geldiler azgın bir terazi burcuna özlemli kefesinde tartılan bir bakkal pirinci gibi tanelerini saymaya bile vakit bırakmadılar nefesimde buldular hokkabaz öpücükleri bilinci dağınık bir deli adamken dünyamda dünyamda yokken sebebi bir sonucun sonuçlarını yaşamayı seven iktidar ellerimde sarı saçlarını beline değdiren kadınların geçmişlerine astar diye çekip camdaki perdeyi dudaklarına kumral bir öpücük olmayı sevdim sevdim akşamları bir bedene cunta olmayı ve soğuk içmeyi rakının şahını padişah döşeklerinde köçeklerini kaldırıp oynatarak acem işi kilimde yaldızlı aynalarda kendimi büyütmeyi sevdim dilimde azabımı dağıtamayan meyleri kussam sussam yine ansızın eski kimliğimin gölgesinde gölgesinde ışımayan güneşler peydah olur mu olur mu lalezâr sevgililerin dönmesi gerçeğe yakın yakın bir ölmenin acar celladına engel getir desem boynuma takılmadan hışımla bedenimde üzüm sızısı rakıların berduş çaputu dolanmadan kayıp şehirlerin varoşhanelerine belki çarmıha gerilirken bir kadının uzaktaki yalnızlığı ben onun ellerinde ölmeyi isterken sorusuz ve sorgusuz bir yaşama sevincine ayılacağım belki belki uzaktır umut belki bir fukara salgını özlem belki de unutmak çok kolay ya da ölümcüldür yaşamak kayıp bir kadının kaybolmayan yüzünü! nedametlerimin Eylül’üne taşımak… Nevzat KONŞER |
belki bir fukara salgını özlem
belki de unutmak çok kolay
ya da ölümcüldür yaşamak
kayıp bir kadının kaybolmayan yüzünü!
nedametlerimin Eylül’üne taşımak…
elinize emeginize saglık tebrikler...