TEYZEM İLE SÖYLEŞİ
(Teyzem F.Ermutlu anısına)
…. Son Gelincik sigarası paketini, saçının topuzundaki firkete ile açan kadın /hala ’kimdi o’ diye öylesine sorgulayan gözlerinle bakma. kapın, sen öldükten sonra hiç çalınmadı ki bir daha. trenlerin makas değiştirmesi ya da bir kuş kanadının göç sesiydi yani sadece sana öyle gelmişti, belki bana da./ zamanını şaşıran ve yanlış sokaktan yürüyüp yanlış adrese gelen güneşin, kırmızı perdelerimden süzülüp odama düştüğü günü hatırladım şimdi. kış mevsimi bozkırın ortasında nasıl soğuk olursa, hava öylesine mızrak gibiydi. yalancı aydınlık, akıncıların buz üstünde nal sesleriydi. dolu dizgin ısınırız sandık, içimiz daha da üşüyecekmiş, kötü aldandık.… yani sadece sana öyle gelmişti, belki bana da. -Bak seninle bunu hiç konuşmadık, güneş yalan söyler mi teyze. ayak kırık, dize kadar alçı ve koltuk değneğim yatağımın kenarında dururken, sen birisi geldi galiba diyerek, ağrıyan dizlerinle yürümüştün kapıya. işte o anın ateşinden, ‘o gün’ düştü içime, ne gelen vardı ne de gelecek olan oysa. kenar süsünden kandırmacaydı, bir düş kıran yanılsama. kapı önünde hiç çiçek yoktu, masa üzerinde renkler kokmuyordu ….. yani sadece sana öyle gelmişti, belki bana da. ** …. İçinde en güzel dolmalar duruyor ellerinle yaptığın, el sürülmeyecek tabağın /sorma‘kimin bu’ dudak izleri diye, ben şaşırayım anlamamana. ellerin, sen öldükten sonra hiç öpülmedi ki bir daha. kurumuş yağmurların yağması ya da yalancı dünyaların kurulmasıydı yaşamına bir armağan sandığın, belki bana da./ sanki taze bayram günleri çıktı karşına da panayır ışıkları yanıp-söndü gözlerinde, titrek mum alevlerinin vurduğu duvarlardaki yalnız gölgeyi silip atmıştın. ana sevgisi sevgin, bırakmış keyfinin gemlerini, içinden bir kahkaha yakmıştın. ve iki kişilik fotoğraflar için baş köşende bambaşka yer açmıştın. elinde dudak izleri saydığın, işte o çerçeveyi boş bırakan resimlerdi….. yaşamına bir armağan sandığın, belki bana da. -Duydun mu teyzem ayak basmışlar aya, öyle söylüyor parktaki ağaçlar. ne kaldırım kenarı yürüyüş cambazlığı ne de baba meyhanelerin kaba sarhoşlukları kırılacak başka kapılarımın anahtarı gibi yurtsever tarafım dövmüştü beni. daha az yoldaşlık ve daha çok uykusuzluklar içindi artık, Ankara’nın geceleri bir ölü elektrik direğinin altında veda öpüşmeleri gibi. ahhh o değildi, senin dizinde romatizma, bendeki kırıkların ağrısı. yaşamına bir armağan sandığın, belki bana da. ** .... Ama güzeldi, bir yalan oyunda seninle rol almak ve elini öpmesi kahramanlarının /unut, ‘kim akıttı’ gözünden gözyaşlarını ve artık saatine sakın hiç bakma. ölüm, senin zamanının yeni adı, sorma ne oldu böyle diye bir daha. yaşanmamışlıklar kadar yaşanmışlıklar da yola aynı kompartımanda çıkar. bugün sen gidiyorsun ama, nasılsa gelecek sıra yarın bana da./ isterdim ki; elimden tut ve tren rayları üzerindeki köprüden bir daha geçelim ilkokul numaram sicilime işlenmeden, hüzünlü yüzler olalım düğünlerde. nasılsa doğmadı yalancı adımlar ve sevdanın bin taklası yazılmadı günlüğüme sen şimdi bir kez daha al başını git benden çok öncelerine. sana da, bana da yabancı gelmeyecek bir yerlere. -Beyazıt meydanında ensesinden vurulan Osmanlı paşasını hadi anlat yeniden ve sen anlatırken gözlerim dalmış gibi, gideyim ben de denizlerin tam orta yerine elektrik direklerinin gece vardiyası ya da Kızılay Meydanına pankart olayım devri düşmez kırk beşlik plakların şarkılarında, kaçak namlular gibi dolanayım aşkın; iki kişiyle aynı anın oyunu değil, yürekten sevişmek olduğuna bir daha inanayım ve bileyim ki ölüm gibi yaşam da anlamını ancak bulur, adı dürüstlük olan bir ülkede. sana da, bana da yabancı gelmeyecek bir şekilde. ** Haydi teyzem, bir kez daha hoşça kal… Gecikme sonsuzluk sofrasındaki akşam yemeğine. Dışarı çıkacağım zaten ben de, hava serin ama sen merak etme ….. Önce merhaba diyerek başını okşayacağım, Kapıda yolumu gözleyen sokak köpeğinin, sonra karnını doyuracağım… Ve “Şans, haydi oğlum” diyeceğim… Beraber kırlarda çiçekler toplayıp denizlere doğru yürüyeceğiz …. Haydi teyzem geç kalma, yolun açık olsun … Ellerinden öpüyorum, bu konuşmamız son olsun….. Cevat Çeştepe |