0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
20
Okunma
Bazen insan içinden bağıra bağıra ağlamak ister.
Ama sesi boğazında düğümlenir, gözyaşı kirpiklerine bile varamaz.
Çünkü yanan sadece kendi kalbi değildir;
ona bakıp tutunmaya çalışan başka evlatların da vardır.
Evlat hasreti öyle bir ateştir ki,
ne zaman diner ne de küle döner.
İçinde sessizce yanar, her nefeste biraz daha derine işler.
Geceleri uykusuz bırakır, gündüzleri ayakta tutar gibi yapar
ama içten içe insanı yıkar.
O acı senin en büyük derdindir.
Kimse bilmez, kimse tam anlayamaz.
Bir evladın yokluğu, diğer evlatların gözlerinde çoğalır.
İşte bu yüzden ağlayamazsın.
Güçlü durmak zorundasın.
Onlar seni yıkılmış görmek istemez,
sen onların daha fazla canının yanmasına dayanamazsın.
Acını içine gömersin.
Kalbine değil, kalbin en dip yerine.
Orada fırtınalar kopar,
ama dışarıdan bakana sadece suskun bir yüz görünür.
Herkes “ne kadar güçlü” der,
oysa sen her gün biraz daha sessizce eksilirsin.
Anneliğin, babalığın en ağır sınavıdır bu.
Bir evladına ağlayamamak için
diğer evlatların hatırına ayakta durmak.
Kendi yıkımını erteleyip,
başkalarının tutunacağı direk olmaktır.
Ve insan bazen şunu anlar:
Güçlü olmak, acının olmadığı yer değildir.
Güçlü olmak, acıyla yaşamayı öğrenmektir.
Gözyaşını içine akıtıp,
yüreğin kanarken bile “iyiyim” diyebilmektir.
Ama geceler…
Geceler kimseye güçlü olma borcun olmayan tek zamandır.
Herkes uyuduğunda, ev sessizliğe gömüldüğünde
acı usulca yerinden kalkar, yanına oturur.
Adını fısıldar evladının…
İşte o an göğsün daralır, nefesin yetmez,
yutkunduğun her şey boğazında düğüm olur.
Yastığın ıslanmasın diye sessiz ağlarsın.
Kimse duymasın diye içinden haykırırsın.
Kalbin sorular sorar Rabbine,
dilin susar, çünkü isyan etmekten korkarsın.
“Sabır” dersin,
ama sabrın da canının yandığını kimse bilmez.
Bir evladın yokluğu
sofrada bir tabak eksiltir,
odada bir ses susturur,
hayatta bir anlamı yarım bırakır.
Diğer evlatlarına sarıldıkça
eksilen yerin daha çok sızlar.
Onlar senin tesellindir,
ama aynı zamanda suskunluğunun sebebidir.
Bazen gülersin,
insanlar geçti sanır.
Oysa geçmez…
Evlat acısı geçmez,
sadece insan onunla yaşamayı öğrenir.
Her gün yeniden alışır gibi yapar,
ama her sabah aynı eksikle uyanır.
Zaman geçtikçe insan şunu anlıyor:
Acı azalmıyor…
Sadece sen sessizleşiyorsun.
İçindeki feryat kelimelerden vazgeçiyor,
yerine ağır bir suskunluk bırakıyor.
İnsanlar “alıştın mı?” diye soruyor,
sen başını eğip susuyorsun.
Çünkü evlat yokluğuna alışılmaz,
ona sadece katlanılır.
Kalbin ikiye bölünmüş gibidir.
Bir yarısı giden evladının adıyla atar,
diğer yarısı kalanların hatırına çalışır.
Her nefes bir imtihandır.
Her gün, yeniden sabretmeyi öğrenirsin.
Gülerken bile suçluluk çöker içine:
“Ben gülerken o yok…”
İşte bu da kimsenin görmediği başka bir acıdır.
Bazen bir ses,
bazen bir koku,
bazen sokakta gördüğün bir çocuk
yerle bir eder seni.
O an dizlerin çözülür ama düşemezsin.
Çünkü düşersen tutunacak olanlar da düşer.
İşte bu yüzden güçlü görünürsün.
Yoksa güçlü olduğun için değil,
çökme lüksün olmadığı için.
Rabbine sığınırsın.
Kimi zaman konuşarak,
kimi zaman susarak…
Duaların yarım kalır,
cümlelerin boğazında düğümlenir.
“Beni affet” dersin,
hem ağladığın için,
hem dayanamadığın için,
hem de hâlâ yaşadığın için…
Ama bilirsin,
bir gün bu ayrılık bitecek.
Bu hasret kavuşmaya dönecek.
İşte insanı hayatta tutan tek umut da budur.
O güne kadar kalbinle değil,
sabrınla yürürsün.
Ve bir gün…
Acının dili susar,
hasret kelimelere sığmaz olur.
İnsan anlar ki bu yük dünyada hafiflemez,
sadece Allah’a teslim edilir.
Sen evladını toprağa vermedin,
kalbine emanet ettin.
Bu yüzden her nefes ağır,
her adım eksik…
Ama yine de yürüyorsun.
Çünkü senden tutunanlar var.
Çünkü sen yıkılırsan,
başka kalpler de dağılır.
Bil ki Rabbim görüyor.
Gecenin içinde sakladığın gözyaşını da,
kimseye göstermediğin yarayı da…
“Dayan” dediğin her anı,
içinden kopan her feryadı biliyor.
Evlat acısı insanı yaşlandırmaz,
insanı sessizleştirir.
Gülüşünü kısar,
sesini alçaltır,
ama kalbini derinleştirir.
Ve sen…
Bu dünyada yarım kalan kalbinle,
ahirette tamamlanacak bir kavuşmanın umuduyla yaşıyorsun.
Bu hasret burada bitmeyecek,
ama orada sona erecek.
O gün gelene kadar
sen sabrınla,
sessizliğinle,
gizli gözyaşlarınla değerlisin.
Allah sabrını zayi etmesin.
Kalbine dayanma gücü versin.
Ve bir gün…
Bu ayrılık, ebedi bir kavuşmaya dönsün.