1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
31
Okunma
Rabbim sabır diyorum her gün.
Dilim isyan etmiyor belki ama kalbim paramparça.
Çünkü evlat acısı, insanın içine çöken bir dağ gibi…
Ne omuz dayanıyor, ne nefes yetiyor.
İnsan bazen ayakta duruyor sanıyor kendini
ama içten içe çöke çöke yaşıyor.
Gün doğuyor ama içim aydınlanmıyor.
Geceler sabah olmuyor,
sabahlar gece kadar karanlık.
Zaman geçiyor diyorlar;
oysa zaman sadece takvimden düşüyor.
Yüreğimdeki boşluk ilk günkü gibi duruyor,
hiç ihtiyarlamıyor bu acı.
Sabır diyorum…
Ama sabır bu acıyı küçültmüyor.
Sadece hayatta kalmamı sağlıyor.
Her sabah yeniden ayağa kalkmak için
kırık kalbimi avuçlarımın içine alıp
“bugün de dayan” diyorum kendime.
Çünkü başka çarem yok.
Evlat acısı;
anlatılamayan, tarif edilemeyen bir yangın.
Dua ederken boğazda düğümlenen bir hıçkırık.
Gülene bakıp suçluluk hissetmek,
nefes alırken bile
“neden ben yaşıyorum” diye sormak.
İnsanın kendine bile yabancılaşması.
Bazı acılar vardır,
insan anlatmak ister ama kelimeler yetmez.
Evlat acısı işte öyle…
Ne dile sığar, ne gözyaşıyla biter.
Ağladıkça hafiflemez,
sustukça daha da büyür.
İçine çöker, yerleşir,
bir ömür kalır.
Kalabalıkların içinde yapayalnız kalırsın.
Herkes hayatına devam eder,
sen aynı yerde kalırsın.
Bir ses ararsın,
bir “anne” deyişini,
bir bakışını, bir nefesini…
Ama dünya sessizdir artık.
Kimse duymuyordur senin iç çığlığını.
Fotoğraflara bakmak can yakar,
bakmamak daha çok.
Eşyaları durur,
kokusu durur,
hatırası durur…
Ama kendisi yoktur.
İnsan buna alışamaz.
Sadece her gün yeniden katlanır.
Sabır diyorum yine…
Çünkü başka bir kelime bulamıyorum.
Bu acıyı taşıyacak başka bir güç bilmiyorum.
Bazen secdede dizlerim titriyor,
bazen dua ederken kelimeler yarım kalıyor.
Rabbim biliyor;
ben anlatamasam da O görüyor.
Evlat acısı;
insanın içinden bir parça kopmasıdır.
Geriye kalanla yaşamaya çalışmaktır.
Gülmek ayıp gibi gelir,
mutlu olmak suç gibi.
Çünkü kalbinin bir yanı hep eksiktir,
hep yarımdır.
Ve insanlar “alışırsın” der…
Hayır.
Evlat acısına alışılmaz.
Onunla yaşanır.
Her gün yeniden yanarak,
her gün yeniden sabrederek.
Bu acı ne hafifler
ne de eskir.
Bazı geceler vardır,
saatler ilerlemez.
Zaman donar.
Kalp aynı kelimede takılı kalır:
“Keşke…”
İnsan o kelimeyi içinden söküp atamaz.
Ne kadar kaçsa da
boğazına gelip oturur.
Uyku haram olur bazen.
Gözler kapanır ama kalp kapanmaz.
Rüyada bile hasret bitmez.
Görürsün, konuşursun,
tam sarılacakken uyanırsın.
Uyanmak,
bir evladı daha kaybetmek gibidir.
Herkes “güçlüsün” der.
Bilmezler ki güç,
yıkılmamak değildir.
Güç;
her gün biraz daha eksilerek
hayatta kalmaya çalışmaktır.
Kimse görmez
kalbin her sabah nasıl kanadığını.
Anneliğin yarım kalmış hâlidir bu.
Sorusu cevapsız,
kucağı boş,
duası yaralı.
İnsan kendine bile kızar bazen:
“Neyi eksik yaptım?” diye.
Ama cevabı yoktur bunun.
Evlat acısının cevabı olmaz.
Bayramlar gelir geçer,
takvimler değişir.
Ama sen hep aynı gündesindir.
Bir yanın bekler,
bir yanın bilir gelmeyeceğini.
İşte bu iki yan arasında
paramparça olur insan.
Ve gün gelir,
insan konuşmaktan vazgeçer.
Anlatmaktan, açıklamaktan,
güçlü görünmekten…
Çünkü evlat acısı
ne teselli ister
ne de anlaşılmayı.
Sadece taşınır.
Kalp alışmaz.
Zaman iyileştirmez.
Sadece insan,
acıyı kalbin en kuytu yerine koyup
onunla yaşamayı öğrenir.
Her gülüşün altında bir sızı,
her nefesin içinde bir hasret kalır.
Rabbim sabır diyorum,
çünkü bu yük tek başıma taşınacak gibi değil.
İsyan etmiyorum,
ama bu acı çok zor.
Çok ağır.
Çok yakıcı.
İnsanı içten içe tüketen bir yangın.
Biliyorum…
Bu dünya bir durak sadece.
Asıl buluşma başka bir yerde.
Evladım orada beni bekliyor,
ben burada onun yokluğuyla sınanıyorum.
Bu ayrılık ebedi değil
ama bu hasret çok derin.
Ve bir gün,
ne gözyaşı kalacak
ne ayrılık.
Bu kalp o gün susacak.
Bu acı o gün bitecek.
O gün kavuşma var.
O güne kadar,
bu anne kalbi
yanmaya devam edecek.
Sessizce…
Derinden…
İlk günkü gibi.
5.0
100% (1)