0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
44
Okunma
Nereden başlanır bilinmez,
Bazı hikâyeler kendini çoktan tüketmiş olur,
Anlatana yalnız kırık bir iç,
Dinleyene yarım bir gece düşer.
Ben de öyle bir gecenin dibinde buldum kendimi;
Sokak lambaları bile yüzüme bakmaktan utanırdı,
Gölgem benden kaçacak kadar incinmiş,
Bense gölgeme sığınamayacak kadar üşümüştüm.
Adımı kim sorduysa,
Rüzgârın tutanaklarına bile yazılmamış bir sessizlik verdim.
Soyum sopum bir fısıltıdan öteye gitmedi,
Çünkü geçmiş dedikleri şey,
Kırk yerinden delinmiş bir küfe gibi
Her adımda biraz daha dökülen bir sırdı üzerimde.
Zamanın bir yerinde kapılar aralandı,
Ne bir davet vardı içlerinde
Ne de bir geri dönüş notu.
Sadece bir eşik…
Geçeni de yaralayan, kalanı da.
Ben o eşiğe yüzümde soğumuş bir gecenin iziyle geldim;
Kalbim küflenmiş bir kilidin göğsüne takılmış,
Aç desem açılmıyor, kır desem kırılmıyor.
Bir hayal kadar narin,
Bir çığlık kadar ıssız bir yoldu önümdeki.
Kim bilir kaç yıldır adımladığım
Bu suskun sefer;
Yürüyorum ama nereye vardığımı bilmeden,
Duruyorum ama kaçtığımı unutmadan.
Gökyüzü bazen yüzüme düşüyor
Paramparça bir ayna gibi.
Parçalarında gördüğüm ben miyim,
Yoksa kimsesiz bir gecenin uydurduğu çehre mi,
Ayırt edemiyorum artık.
Bir ara anladım ki:
Ben bir terk edilişin kalıntısı değil,
Bir vedanın küllenmiş harcıyım.
Yalnızlık beni büyütmedi;
Ben yalnızlığı büyüttüm
Omuzlarımda taşımaktan yorulana dek.
Sonsuzluk bile bir gün yorulurmuş,
Bana öyle dediler.
Ben inanmadım.
Çünkü benim sonsuzluğum,
Bir odanın karanlığına sinmiş
Kimsesiz bir adımın yankısıydı.
Bir gece daha çöktü üzerime.
Yıldızlar bu kez dilek tutmadı;
Belli ki benden vazgeçmişlerdi.
Zaten her dilek bir karanlığa düşmez miydi?
Kimine sabah doğar,
Bana hep akşam gömülürdü.
Derken…
Toprakla göğün birleşmediği,
Zamanın akmayı unuttuğu,
Seslerin en çok sustuğu bir yerde
Bir kapı buldum.
Ne ihtişamlıydı
Ne de kader gibi ağır.
Sadece pas tutmuş,
Tıpkı benim gibi yıllardır açılmamış,
Belki açılmayı unutmuş.
Dokundum.
Soğuktu.
Bir eylül sabahı gibi terk edilmiş,
Bir çocuğun yüzündeki çizik gibi kırılgan.
Ardımda, korkularımın sesini duyuyordum;
Adımları sabırsız, nefesi keskin.
Beni buldukça bileylenen
Gece atlıları gibi bir karanlık.
Ama ben artık kaçmıyordum.
Kaçmayı bıraktığım anda
Karanlık büyümedi,
Ben büyüdüm.
Ve öğrendim:
Kendinden kaçan herkes
Kendinin celladıymış.
Kendine bakan herkes
Kendinin kapısıymış.
Kapıyı açtığımda
Ne bir bahçe çıktı karşıma
Ne de bir cehennem çukuru.
Sadece ben…
Tüm kırıklarımla,
Tüm kaybettiklerimle,
Tüm adını unuttuğum yarınlarla.
Meğer aradığım ülke,
Kendi içimde sürgün ettiğim
O kuytulardaymış.
Meğer bütün masallar
Gerçeğin sadece başka bir dilde yankısıymış.
Şimdi biliyorum:
Dünyayı değil,
Yaralı bir geceyi geçmekmiş yolculuğum.
Mutluluk dedikleri şey belki bir pusu,
Hüzün dedikleri ise daha dürüst bir misafir.
Ve siz…
Eğer yönünüzü kaybettiyseniz,
Eğer sesiniz karanlığın içinde yankı bulmuyorsa,
Eğer kendi adınız bile size yabancıysa—
Buyurun.
Eşiğimden içeri girin.
Söz veriyorum,
Kimsenin bulamadığı o yasaklı sessizliği
Burada bulacaksınız.
Çünkü asıl kapı
Dünyada değil,
İnsanın en derindeki yarasında durur.
Ve açıldığında
Gece bile diz çöker ışığa.
Kadir TURGUT
5.0
100% (2)