0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
44
Okunma
Gitmek derler… sanki kapıyı çekip çıkmakmış gibi.
Oysa insan, bedenini götürür de kalbini bırakamaz.
Gittiğin yerde için kalmışsa,
sesin duvarlara çarpar dönemezse,
aklın bir çift gözde takılı kalmışsa…
gitmek ne kadar gerçek olabilir?
Derler ya;
“Gidene mi zor, kalana mı?”
Bilmezler…
Zorluk ne adımlardadır ne bekleyişte.
Zorluk, yüreğini toparlayamayanın kaderindedir.
Giden unuttuğunu sanır,
kalan alıştığını…
Ama seven ne unutur ne alışır.
Sadece susar.
Çünkü en ağır vedalar sessiz olandır.
Seven için yol bitmez,
ayrılık bitmez,
içindeki sızı hiç susmaz.
Gidemez gittiği yerden,
kalamaz kaldığı yerde.
Bir tek gerçek vardır:
Ne gidene kolaydır hayat…
ne kalana…
Seven için her ihtimal yarım,
her nefes acıdır.
Sevenin yükünü kimse bilmez…
Dışarıdan “bitti” sanırlar,
oysa içinden hâlâ bir ses “keşke” diye sızlar.
Her adımında eksik bir tarafın,
her gecende tamamlanmamış bir hikâyen vardır.
Giden, kapıyı kapatınca kurtuldum sanar…
Ama yüreğin bir kere bağlandıysa,
mesafeler bile çözemez o düğümü.
Kalan ise sessizliğe mahkûm olur,
çünkü en çok sustuklarında kanarlar insanlar.
Seven, kendi içindeki yıkıntıları toplamaya çalışır,
ama topladıkça tekrar dağılır,
dağıldıkça daha derine çöker.
Ne ileri gidebilir,
ne geri dönebilir…
Aşk, iki taraftan biri vazgeçince
diğerini ortada bırakır.
Ve işte en ağır acı da budur:
Birinin “bitti” dediği yerde
diğerinin hâlâ devam ediyor olması.
Seven bilir…
gitmekle kalmak arasında sıkışan her duygu,
insanı sessizliğin bile duyamadığı bir yere gömer.
Sevenin içine birikir ayrılıklar…
Kimse görmez, kimse bilmez,
ama her nefeste biraz daha çöker insan.
Dışarıdan güçlü görünür,
içinde ise yavaş yavaş çürür kelimeler,
bitmemiş cümleler, tutulmamış sözler.
Giden sanır ki mesafe acıyı azaltır,
oysa seven için her uzaklık
biraz daha kanayan bir yakınlıktır.
Çünkü insan gideni değil,
kalanı düşünür…
Kalan bakışları,
kalan dokunuşları,
kalan hatıraları taşır sırtında.
Ve en kötüsü ne biliyor musun?
Seven susar.
Öyle bir susar ki,
çığlıklar bile kıskanır o sessizliği.
Bu yüzden kimse fark etmez
içindeki enkazı.
Herkes yürüdüğünü sanar,
ama aslında sen
yerinde durup acının altında ezilirsin.
Aşkın en ağır tarafı
ayrılık değil,
aynı kalbi iki farklı sona mecbur etmektir.
Birinin bıraktığı yerde
diğerinin hâlâ sarılacak bir şey aramasıdır.
Ve sonunda insan şunu anlar:
Vedalar kapıları kapatır,
ama sevenin içindeki o kapı
hiçbir zaman tam kapanmaz.
Ve sonunda anladım…
Gitmekle kalmak arasında sıkışmış bir yüreğin
hiçbir zaman tam iyileşmediğini.
Giden dönmese de
kalan unutmuyor işte.
Zaman sadece izleri derine gömüyor,
acıysa yerini hiç terk etmiyor.
Seven için veda diye bir şey yok.
Sadece sustuğu bir an var…
Yaşadığına kimse inanmaz,
ama içinde fırtınalar kopar o an.
Bir nefes alırsın,
ama içindeki boşluk daha da büyür.
Bir bakarsın kalabalıktasındır,
ama en çok da orada yalnız kalırsın.
Ve ağır gerçek şudur:
Bazen biten aşk değil,
insanın kendisidir.
Çünkü çok sevdiğin biri
sana veda ettiğinde
senin içinden de bir parça çekip gider.
Ne gidiştir,
ne kalıştır…
Sevenin kendi kendine
“tamam” demeye çalışıp
hiçbir zaman diyemeyişidir.
En sessiz çöküş budur.
En ağır veda da zaten
söylenmeyen sözlerde saklıdır.