1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
74
Okunma
Sorarlarsa dünyanın en kötü hissi nedir diye…
İçimde yıllardır susturduğum acının adını koyamam belki,
ama bildiğim tek şey var:
İnsan bazen çığlık atacak kadar dolar,
ama kimse duymayacak diye sessizliğe gömülür.
Ben de öyleyim işte.
İçimde yananı anlatacak kelime yok,
taşıyamayacak kadar ağır ama atamayacak kadar bende kalan bir yük var.
Ne bağırabiliyorum ne kaçabiliyorum…
Yutkunmakla hayatta kalmak arasında sıkışmış gibiyim.
Gündüz güçlüymüş gibi duran yüzüm,
gece herkes uyurken paramparça oluyor.
Kimse görmüyor, kimse anlamıyor…
Kalbim sessiz bir oda,
içinde ben bile yankımı bulamıyorum.
Zamanla anladım…
İnsan en çok, içinden çıkamadığı düşüncelerle yaralanıyor.
Kimsenin bilmediği bir savaş veriyorsun,
kimsenin görmek istemediği bir karanlıkta.
Gülümseyişlerin bile bir perde oluyor artık,
arkasında çöküş saklı.
Soruyorlar “iyisin değil mi?” diye…
İyi görünmekten yoruldum demeyi bile unutmuşum.
Çünkü anlatınca değişen hiçbir şey olmadı bugüne kadar,
susunca en azından kimse yük demedi.
Kalbim bazen öyle daralıyor ki,
sanki biri içimde ağır bir taşla oturuyor.
Nefes alıyorum ama olmuyor,
yaşamakla sürünmek arasındaki çizgide takılı kalıyorum.
Bir zamanlar beni anlayan, sesimi duyan herkes
şimdi kendi hayatında kaybolmuş.
Geriye dönüp baktığımda,
yanımda kimseyi bulamamak…
İnsanı en çok orası yaralıyor.
Öğrendim ki insan bazen kendi omzuna yaslanmayı bile beceremiyor,
çünkü içindeki ağırlık bir omuza değil,
bir ömre bile fazla geliyor.
Sonunda anladım…
Kimse benim içimdeki karanlığı aydınlatamayacak,
kimse tutup da bu yükü omzumdan alamayacak.
Bazı acılar insanın içine değil,
kaderine işleniyor.
Kaçsan da gölgen geliyor,
sussan da acın konuşuyor.
Artık kimseye anlatmıyorum,
çünkü kimse bilse ne değişecek?
Kırıldığımı söylesem,
parçaları yine ben toplayacağım.
Yorgun olduğumu söylesem,
gücümü yine benden isteyecekler.
Bu yüzden içimde bir yer,
susmayı seçti.
Belki de en ağır olan bu…
İnsan acısına alışıyor,
yalnızlığına sığınıyor,
hiç kimsenin duymadığı bir sessizliği kaderi sanıyor.
Ben bitmedim…
Sadece içimdeki bazı kapıları kapattım.
Artık kimse açamasın,
kimse görmesin,
kimse dokunamasın diye.
Çünkü sonunda öğrendim:
İnsan bazen iyileşmiyor…
sadece kanamayı sessizce durdurmayı öğreniyor.
Ve şimdi biliyorum…
Bazı yaralar kapanmak için değil,
insana kim olduğunu hatırlatmak için kalıyor.
İçimde taşıdığım bu sessizlik,
bir suskunluk değil artık—
bir kabulleniş.
Kimse duymasa da, anlamasa da, tutmasa da…
ben kendi karanlığımın içinde yürümeyi öğrendim.
Kalbimin derin yerlerinde hâlâ sızlayan bir boşluk var,
adını koyamadığım bir eksik,
kimsenin tamamlayamayacağı bir kırık.
Ama en ağırını da burada anladım:
İnsan en çok, artık kimseye güvenemeyecek kadar
yanmış bir kalple hayatta kalmaya çalışırken tükeniyor.
Bazen içimdeki acı öyle büyüyor ki,
sanki bedenim taşıyor ama ruhum çoktan çökmüş.
Dışarıdan nefes alıyor gibiyim,
içerideyse her nefes yavaş bir çöküş gibi.
Bir gün biri “neyin var?” diye sorsa,
yine gülümseyip “bir şey yok” diyeceğim.
Çünkü anlatınca iyileşilmiyor,
susunca kimse kalmıyor,
ama en azından kimse daha fazla acıtmıyor.
Ben bu hikâyenin sonunda iyileşen değil,
yarasıyla yaşamayı öğrenen oldum.
Bu da benim en sessiz,
en ağır kabulüm.
5.0
100% (2)