3
Yorum
42
Beğeni
0,0
Puan
541
Okunma
Bir dilim zamanın kanayan uçurumu,
yarım kalmış düşlerin ardından sızan ağıt,
hak ile yazılmış suskun bir destanın içine
doğru açılan gizemli kapı...
Düşmüş tacın şah damarında sönen nihai Kaligrafi.
Aşkının ötesinde titreşen bir parmak izi,
bekânın dokusunda eriyen hayalin rengi;
her zerresinde münzevi bir yalın direniş,
kül özünün hâresini taşıyan,
bir kelime. Ağır ve kırılgan.
O çizgi,
kanat açar bilinmezliğin örsünde;
her nefeste yeniden doğan bir huşû…
Coğrafyanın mührüne vurulmuş, gün ışığı.
Gecenin aralığından süzülen sonsuzluğu,
bir serap gibi dalgalanır çözülen uykuda,
gölgenin kıvrımlarında tüllenen yokluğun şarkısı...
Özgürlük
Saklı bir yemin,
Göz perdelerinde.
kirpik uçlarında asılı kalan narin ebed.
Millete iade edilen vesika, eylemin milâdı.
Şuur, hatıranın unuttuğu bir hâmûş yelken,
kanayan köprülerin altında gizlenen umut,
umut ki
kırılgan bir zincirin en zarif halkası,
bütün ırmakları göğe bağlayan bir Hilal.
29 Ekim,
sessizliğin göğsünde
yaralı bir kanat,
sonsuzlukla öpüşen.
Gök Kubbe’nin en asli aksı
yıldızların suskunluğunda,
hakikatın ulvi sessizliğiyle örülmüş,
ebediyete açılan gözlerin penceresi
....