SİSLİ AYNADAKİ SON BUĞUGece çöker, Avuçlarımda eski bir hüzün karası belirir. Ve aynalarda bir kadının, buzdan dağları erir. Bilinmiyor ki işte Bazen ışıksız bir gecenin, Beyaz yorganında bir dipnot oluyorsun. Nefesin, dilim dilim dokunulmazlıklar üstünde. Sorsan uykuya beş vardır saat, Oysa siyaha sarılmak gibi bir işim vardır benim. Dokunmak gibi “seviyorum” yalanına. Sonra sabaha yakın , yıkamak yanağını gözyaşıyla. Oysa, Gözlerin en derinine demir atarmış yokluğu sözcüklerin. İrkilirmiş kanlı dudaklarında yalan Oysa dedim ya hani Kırmızıdan biraz uzun, maviden kısaymışım. Ve her yanılgıya kadınlığımla başlarmışım. Gece çöker, Saçlarımda musikisi sanrımsı gölgelerin. Kendimi kendime hatırlatır mı acaba, Geceye soyunduğum düşlerim. Oysa işi yoktu, Kabuslar çehresinde ırmakların, Kanat takıp uçmak vardı yalansız düşlere... Aslında herşeyi değiştirmem gerekiyordu. Tanımsız yasalardan özlenen kabullenmişlikleri mesela, Ya da her ölümle ölmemek gibi. Herkes gibi taramak saçlarımı, Herkes kadar seviyorum diyebilmek ya da... Söylesene, Herşeyi değiştirmekten kastım, Çapaklı gözleriyle bir kadının, geceye sataşması mıydı? Ya da kulağında suskunluğu zikreden küpenin, Sırtını sıvazlamak mıydı? Ya da Değiştirmekten kastı, Yıkanmamış üç beş porselen tabak mıydı? Neydi... Neydi yasaklanan tırnak uçlarıyla sövgüler yazdıran tenine Ve kucaklarken şu sarhoş boşluğu, Bir yetim duruş mu göğsünün üstünde hapsolan bu hikaye. Gece çöker, Uzun uzun bakar önce bir kadın, Parlayan bir çerçevede solgun resmine. Ve gülümser... Kendinden gayri herşeyi, itmek isterken tersine. Oysa ağlaması gerekiyordu, Ağlaması, Bir gelincik iklimi çığlık çığlığa üşüyünce içinde. Durdu! İki eli arasında erirken başı, Durdu! Sebepsiz sebeplerin renginde çatılırken kaşı. Önce, Sağ eliyle dokunmak istedi parmaklarının yüzölüçüme. Sonra, Tüm lisanlarıyla dokunmak istedi, dilinin sözcüksel iklimine. Sustu, Tek kişilik bir türküde, yalanların ertesindeydi oysa. Değiştirmeliydi yaşarken yaşanmamışlıkları, Oysa susmak sığmıyordu yasaklara, Neye yarar gece vakti günaydın demek aynalara. Sızlıyordu yüreğinin kıvrımı her titreyişte. Oysa o en mahus sesiyle geceye, Kadınmışım dedi meğer, kadınmışım işte... Söylesene, …Dizginleri çözülür mü bu hayatın? …Damlar mı? …Gri sesler ardında iki damla ter. Oysa; …Erkekleşirim azıcık, …Oynaşırım gölgesiyle baharın …Sen kadar kadınım işte, sen kadar kadın! Aldırmak istemiyorum, Simsiyah saçlarıyla, depreşirken karnımda umut, Aldımak istemiyorum aslında, Gözlerime yağarken zulamda çocuksu bir bulut. Neyim ben? Özlenen bir buhranın çabası mı? Ya da henüz kaynamamış bir çorbanın buharı mı? İnmek istiyorum her günaydının peşinden, Ve her elvadaya çığlık çığlık susmak! Ağlamak istemiyorum aslında, dağılırken gerdanımda nem, Ağlamak istemiyorum aklıma düşerken terkeden. Gece çöker, Maviliği el sallar göğün. Sorar, Farkı var mı acep yaşamaktan ölümün? Oysa kandırmak adına zamanı, Aldırmam ağlamasına içimde nükseden yalnızlığımın Ve kırmamak adına başını eğiyordum, Geceleri süsleyen kadınlığımın. Kabulümdür, Varsın kanın kanımda raks etsin. Kimse demedi ki bana Havva’dan esen yelsin. Yürüyordum, Açmamış tomurcuklarımı özlercesine. Ya da bin kere ölüp bin kere dirilircesine. Uzanınca elleri, Yumuk yumuk suçsuzluğum oluyordu. Alıp basmak için içime, Sanki bin neden içimde başkaldırıyordu. Güllerim benim, Analığım, Kadınlığım, Hayata umutla bakışım benim. Şimdi, Ertelenmemiş düşler diziyorum kolyesine hayatın Ve iki yanağından öpüyorum aynadaki yalancı gerçeğin. Sen boşver, Varsın gözleri kör olsun, Sana benzeyen herşeyin Sen boşver, Mahpuslara ram olsun kadınlığı bu yiyik serçenin. Bu gün ilk kez, Göç kokuyordu koynuma dizdiklerim. Ve tutanaklarında garip sembolleri bu sakıncalı geçmişin. Şimdi, Geleceğin ihbarında geçmişi karanlık gülüşler. Ve iğreti bir titremedir, nazında buğulu öpüşler. Uyuyordum, Su oluyordu yanağımın yastığımda kavuştuğu yer. Bir kadın ağlar mı uykusunda? Suç olur mu koynunda taşıdıkları? Bilmiyorum, Bilmiyorum aslında her coğrafyada farklı tendeyim. Hep aynı iklimin değişen çehresindeyim. Ve bildiğim tek şey Yaşamayı bıraktım, ölümü sevmedeyim. Ve siz... Dört mevsim yedi kıta aşkına, Kırmızılar, maviler, siyahlar aşkına, Hani nasıl sevilirse, Göğsünün ikliminde nükseden o çıldırtan korku Hani nasıl sevilirse, Bir kadının ciğerinde hüküm süren o son soluğu, İşte o soluğun aynaya düşen buğusu kadar, Hani mızraklanmış, koparılmış kadınlığım kadar, Sevin işte beni... Engin Badem. -acemişair- Bu şiiri okuyan Dr. Ayşegül Atmaca dedi ki: Bir kadını anlatmak usta şairlerin işi…Bir kadını yaşamadan anlatmak üstatların işi…Bir kadını anlamak ise ancak,tek tük erkeğin işi! Şimdi seni anladığın için mi, yaşadığın için mi yoksa anlatabildiğin için mi tebrik etmek gerekir? ya da bravolar ‘dan önce yemin mi istemeli senden ki,her dizesini yazarken seni takip etmiş olmama rağmen,inanamıyorum. Bildiğim tek şey var; şiir olağan üstü. Kendi kapasitenin farkında mısın diye sormak istiyorum sana. Ve bu şiiri nasıl yazdın can diye de eklemek.Ve kaç kadının düşünceleridir bu?Çoğumuz-sayısı yok-yaşamayı bıraktık ve ölümü seviyoruz şu anda.Ve kaç kadın bir bahar olduğunu daha önce duydu acaba? İşte bunun sayısı sabit,sıfır çarpı sıfır.Her kul kadar önemsenmek hakkına sahipken,sadece sahipçelerimiz tarafından itilip kalkılıyoruz.Ya da en sevildiğimiz tarafından en lazım yerde savunulmuyoruz.Aynalarla çevirdik o yüzden her yanımızı,kırıldıkça bir ayna,diğerine doğru dönüyoruz.Ya aynalar hepten bitince ne olacak? Orasını düşünmek,düşlemek öyle zor ki…ama siyahlara sarılışımız,bize söylenen yalanlara dokunmamız belki bu yüzden.Yoksa bin ejderhanın yakıcı alevliğine sahip bileğimiz ve yaradan dışında kimseden korkumuz yok.Bu böyle uzar gider... E.Badem şiirine yorum yazmak,kuvvetli bilek ister. Ağzımı açsam bir derttir aynı zamanda,sussam yüreğim burkulur. Ben çoğu zaman kendime dertlenir,söylenirim ve ara sıra kağıda dökerim.Dökerdim. Artık sadece söylemlerde kalacak,çünkü ölümü sevmeye başladım bende diğer tüm kadınlar gibi. Ki kadınlar iki çeşittir aslında; bunu da belirtmeden noktalamayacağım. Birincisi;siyaha sarılanlar,ikincisi siyaha saranlar ve yalanlarına dokutturanlar.Hani bir söz vardı ya;Bizim bizden başka dostumuz yok diye…Biz kadınlarında yine kadınlardan başka düşmanı yok.Sen ki kardeş bu şiiri yazarak,kadına hak ettiği önemi-saygıyı vererek bunu ispatladın zaten.Ve Allah bizi siyaha saranlardan ve kadına değer vermeyenlerden korusun! O yüreğinden öpüyorum,hoşça kal!ve İyi bayramlar şimdiden. A.Gül. |
Sisli aynanın buğulu yüzüne vurduğum yüzüm...
Her okuyuşta aynı mı olur insan...
Ters yüz eder mi bir şiir...
Eder...Ne cümle kurulur artık,ne sözcükler kâr eder...
Yorumda aciz kaldığım şair kardeşim; Yolun, bahtın açık olsun.Yüreğin var olsun.
Saygımla...