GİDENLERİN ARDINDAN /4Aldırmadan boynumu üşütmesine gümüş kapaklı cevşenin, İçinden sana Cebrail nesfesli dualar okuyordum. Gün kadar sıcak, sen kadar sıcaktı işte... Merhaba... Bak yine ben geldim gülüm, Tesellisiz hırslardan sıyırıp tüm hislerimi. Ve aldırmadan sırtımda yoktan varedilmiş vasıfsız kamburlarıma. Ve sırt çevirerek öğrettiğin tüm yalnızlıklarıma inat. Ben geldim, yine geldim, ben geldim işte... Anlasana, Yaşanmış hayatın her satır arasında Yazgıdan yana suskunluğum var. Biliyorsun sen. Bugün sen de sus, varsın hüzünlü bulutlar erisin. Bak sana o düşlerini kurduğun kızlarını getirdim Uzat! uzat ne olur toprak kokan ellerini öpüversin! Biliyor musun ? Ne zaman yeşilin dokunsa gözlerimin retinasına, Geceler kızıla boyanır ve taşar zırhından siyah. Ve sen ne zaman çatsan kaşlarını bir mezar taşında. Dilimde baş kaldırır, korunaksız bir eyvah. Oy benim eyvahlarımın ele avuca sığmaz afacanı Oy benim kimselere diyemediğim iki kızımın ilk anası. Eyy kanayan yaralarımın müsebbibi bağışlanması meçhul günahlar bırakmak var mıydı... söylesene? Ey düşlerimin yırtılan çehresinde bilenmiş acılar doğuran, Ey tedirgin virgüller ardına ölümcül yüklemler bırakan. Ey suskuların kefen giyen kraliçesi, Uzat! uzat Allah aşkına Irmak kızın öpsün ellerini. Söylesene, Nedendir nefesimin her boğumunda, Boyun bükmüş isyankar cezbelerde yutkunmak. Nedendir,düşlerin senli anlarında, ansızın kan ter içinde uyanmak. Söylesene, Nedendir özlemini gözlerimin sularında bulmak? Nedendir, anlamsız sorularda anlamsız cevaplar aramak? Oysa sen değil misin? Her gece kemiğime bıçak niyetine dayanan. Yine sen değil misin on yedisinde kanat takıp ebediyete yollanan? Oyy gerçeğin varlığı aşkına, Bak ben sana kızlarını getirdim. Sen de göğsümde can çekişen canın aşkına, Aha şu gül tomurcuklu körpe bal kızların adına, Toprağında suskun boy veren güllerin adına. Bırak! Bırak artık özlemin ölüversin Sen uzat topraksı ellerini, kızların öpüversin. Biliyor musun? Ne zaman geçsem önünden o hastanenin, Serçeleri ürkek, insanları ağlar görürüm. Gözlerimi diktiğimde o “Acil servise” Çaresizce bekleyen, hayatlarda ölürüm. Bilirsin sen, Isırılmış dudakların yarığında kalan kandır, Gitme derken bir sedyenin ardından, İşte ölüm denilen şey o “An”dır. Artık, Hangi cümleyi kursam ben sana Öznesine ölüm, virgülüne kan bulaşır. Ve unutma ki yeşil gözlüm, Onbir yıldır bu adamın yüreğinde, Menekşe kokulu, kefen giymiş bir kraliçe dolaşır. Sen aldırma söylediklerime, Acının sözüne aldanılmaz ki. Beyaz olsun, kefen olsun giyinde geliver, Bak sana kızlarını getirdim, Uzat toprak kokan dudaklarını, uzat da bir kerecik öpüver. Şimdi ben, aldırmadan boynumu üşütmesine gümüş kapaklı cevşenin, İçinden sana Cebrail nesfesli dualar okuyorum. Köleleştirilmiş suskular, dipçiklenir Kınama azatsız öykünüşlerimi ne olur, Ne olur altından kalkamadığım suskun cümleler kurma bana, Bak ben sana iki dalını getirdim aile ağacımın, Biliyorum sen seversin baharları, Ne olur can kat canıma gülüver, Sana kızlarını getirdim, uzat toprak kokan dudaklarını, öpüver. Biliyorum, Anlamsız kalır, söylenecek en anlamlı söz bile, Yakmaz elbet yakmaz , Ayrılık acısındayken, en korunda köz bile. Aldırmıyorum, aldırmıyorum yeşil gözlü, Ben senin derdindeyim. Öl de öldüreyim ölümleri, biliyorsun emrindeyim. İzin ver yar, Bak tozlanmış mermerin, baş taşın, siyah yazın İzin ver silsin Ezgi de senin kızın. Ezgi, kızım, Ne olur her zerresini siliver, bu toprak yatağıdır annenizin... Cevabını veremeyeceğim sorular sormayın bana Baharı seviyormuş deyin, Her gece yıldızlarla konuşuyormuş deyin Gün olur gelecekmiş deyin. Gün olur saçlarımızı okşayacakmış deyin. Seviyormuş deyin işte baharı, Gitmesi bundanmış deyin onyedisinde, Gitmesi bundanmış işte, gitmesi bundan.... (Ezgi)-Söylesene baba, görmek için güneşi, -hiç yatılır mı burada? Baksana yastığı taş yorganı toprak. -yatılır kızım, yatılır elbet güneş dediğin şey doğuyorsa eğer umuda. - yatılır elbet ,güneş dediğin şey ısıtıyorsa eğer üşüyen yanlarını inadına. (Irmak)- Babacığım söylesene, annem sever miydi çiçeğini bu tarlanın? -sever elbet kızım sever, senin elinden olursa. -Aldırmaz ekin kokusuna, aldırmaz yapraklarının çamuruna. (Irmak)- Öyleyse ben vereyim baba ben vereyim ellerimle, -iyi de baba annemim elleri nerede? - Seslensem uzatır mı? Tutar mı çamurlu gövdesinden bu demetin? - Baba... - ağlama ne olursun, ıslatma toprağını ilk annemin, - Sen dememiş miydin buydu diye benim yeminim. Ey yeşil gözlüm ne olur sana uzanan çiçeklere ellerini uzatıver Sonra çıkar şu toprak kokan dudaklarını, çıkar da yanağından öpüver. Bilmiyorum aslında, Acıyan yanlarımı, kanayan yaralarımı bilmiyorum. Tuz dökülmüş dökülmemiş farkeder mi bilmiyorum? Hangisi hastır bu yaranın, ayrılığın hangi yanı güzeldir, bilmiyorum. Kim söylerse yalandır, bu öykü burada biter diye, Yalandır bu ocak mahşerde tüter diyen, yalandır. Ey kendimde seni bulduğum, Ve eyy bulduğumda yitirdiğim, Kaldır donuk gözlerini güneşe gülüver, Sana kızlarını getirdim, Kalk şu topraktan, yanağından öpüver. Biliyorum aslında, Buğulu adaklara adanmış gözlerin vardı senin. Gidişin kadar içimi yakan, gülüşün vardı senin. Artık yorgun bir kalp ağrısına inat, Güllerime bakıyorum. Çok da koymadı işte diyorum, gülüp geçtim işte diyorum, yalan! Pek de belli etmiyorum ağladığımı. Yağmur düştü diyorum gözlerime, ya da gözüme birşey kaçtı işte diyorum, yalan! Anlasana efsunlu bir küskünlüksün hayata dair. Uzayan yollarımın, çaresizliğisin, Resmisin işte yalnızlığın siyah ve beyaz. Konuşma be yeşil gözlü, Bak ben sana iki yürek gülünü getirdim, ne olur uyanıver, Çok şey istemiyorum be sevgili sadece saçlarını okşayıver. Şimdi ben, aldırmadan boynumu üşütmesine gümüş kapaklı cevşenin, İçinden sana Cebrail nesfesli dualar okuyorum. Keşke son kez öpsem diyordum gözlerinin çağlasından. Yeşilin her tonuna inat, kamaşmasına inat damağımın. Kusura bakma gülüm bu gün herkesten fazla dağınıklığım. Şimdi toplarım sanıyordum. Çırpıyordum alalacele tedirgin gülüşlerimi yüzümden. Ağlamam gerekiyormuş, giderken döktüklerine. Ağlamam gerekiyormuş, en sevdiği ağır ağır bir tabutta yürürken. Ben ağladım sanıyordum, Bilmiyordum yüreğime aktığını yaşlarımın. Bilmiyordum sebebine insafsızca çatıldığını kaşlarımın. Neyse boşver... Bak ben sana iki çağla tohumu getirdim, Uyan artık dudağını sürüver. Kalk şu topraktan kalk artık, dudağımdan öpüver. Engin Badem -acemişair- |
İçini dökmüşsün yine kağıda, damla damla. Ne diyeyim ki şimdi ben sana.
İzmir'den şöyle kocaman bir dost selamı göndersem, tebriklerimle olur mu?
Sevgilerle.