madiba-gazoz kapağı-istanbulkuzey yarımkürenin salaş bir mekânında berduş kılıklı balık istifi tahta taburelere sırtını dayamış kırık dökük kiremit duvara yapıştırılmış *madiba’nın resmine kara gözlerini asar… kemirgenlerin dişleri tek tek çürümüş güney kuşları kızgın çöle savurmuş madiba’nın yirmi yedi senelik prangalarını -hep kıskandığı yüreği hatırladıkça bir yıldız kayıyor içine…- gözyaşında cezayir menekşelerinin miskin kokusu göçmenlik yaşamının en çok vakit kaybettiği noktasında devinimsiz ufuk çizgisini parçalayan umutları okyanus ötesi ülkesinin tarihine bir çentik atar kurşuni… vahşi bir kayadan farksız bedenine çullanır şehla şehir –sunulan nektarları içerken kana kana sıkıştırdıkları cebine gazoz kapakları... – ölçüsünü kaybetmiş kendi kıskacında lime lime olmuş şehri istanbul’un çabuk esir düşmüş nar içi gün batımlarına amacından sapmış okyanusu neden aştığını çabuk unutmuş yutmuş iştahla kara delik sokaklar kimliksiz adressiz sevgisiz ekmeksiz yorganı gazete sokak kedilerin yumuşak tüylerinin şefkati bir de göğsünde duran madiba’nın resmi hayat üçgeni dar çıkmazlarda acıların çocuğu olmuş bu şehir içi acıyanı itmiş hor görmüş okyanusu neden aşmış sanki mekân değişmiş kılıf yenilenmiş ruhlar ve bakışlar hep aynı kalmış gönül gençyılmaz tunus *nelson mandela (tarihin ilk siyahi cumhuriyetini kuran kişi) |
– gece rengi çehresine-
kovalamıştı –
dar çıkmazlarda-
acıların çocuğu olmuş bu şehir
içi acıyanı
itmişti
hor görmüştü
okyanusu neden aşmıştı
mekân değişmiş
kılıf yenilenmiş
ruhlar ve bakışlar
hep aynı kalmıştı
sanki …
Güzel dizelerinizi yürekten kutluyorum.
Saygı ve selamlarımla.