Âşkın dilini unuttuk
Bir zamanlar ne çok severdik birbirimizi,
Kalplerimiz birbirimiz için atardı hep, Zemherinin soğuğu bile bahar meltemi olurdu aşkımıza, Şimdi ise ruhlarımız ayrı, bakışlarımız soluk, hatta aşka düşman. Bir düşten uyandık belki de ansızın, Gerçekle yüzleşmek keskin bir hançer gibi. Sevda dediğin masalmış meğer, Ve biz, o masalın başkahramanı sandık kendimizi. Her cümlenin içinde bir vuslat arardık, Şimdi sessizlik esir almış kelimelerimizi. Sevda bahçemizin gülleri, birer birer döküldü, O eski rüzgârların şarkısı, şimdi ıssız bir hüzün bestesi. Bir zamanlar, gece yıldızlarını seyrederdik, Her biri bizim sevdamızın şahidi gibi parıldardı. Şimdi ise gökyüzü, bulutlarla kaplanmış, Ve yıldızlar bile küs, bizden yana dönmüş başını. Hangi yoldan döndük de kaybolduk, ey sevgili? Hangi kavşağı geçtik de yollar ayrıldı? Oysa aynı kaderin izinde yürüyorduk, Şimdi her adım, ayrı bir yazgının sesi gibi. Aşkın dilini unuttuk belki, Gözlerdeki ateş, küllere dönüştü fark etmeden. O eski sıcaklık, ellerimizden kaydı gitti, Ve üşüyoruz artık, birbirimize dokunmaktan korkarak. Bir vakit, sevdanın terennümüydü her sözümüz, Şimdi suskunluk sarmış benliğimizi. Bir yudum gözyaşıyla sulardık düşlerimizi, Oysa şimdi kuraklık hükmediyor yüreğimize. Zaman mıydı suçlu, yoksa biz mi yenildik? Yoksa aşkı bir sınav sandık da, geçemedik mi? Gözlerimizde saklanan tüm umutları, Hangi rüzgâr alıp götürdü, bir daha geri getirmemek üzere? Ve şimdi, sessiz bir kıyıdayız ikimiz de, Deniz çırpınsa da, biz gemilerimizi terk ettik. O eski fırtınaları bile özler oldum, En azından bir haykırış vardı; şimdi ise sessizlik. Yine de, bu hikâyenin bir yerinde, Belki küllerden bir kor, yeniden yanar mı? Bir bakış, bir söz, yeniden açar mı gülleri? Yoksa bu sevda, ebediyen kapanır mı mısralarda? |