Yanan Tüten Yürekler
Efkârlısın be tertip
Gel hasret tüttürelim Çekelim şöyle derinden Ana diye yâr diye İçimiz açılsın biraz Yak...Tütün... Anam ekmek pişirmiştir Babam efkârlıdır yine Bacım emziriyordur Benim aslan yeğenimi Hayat yarım Acı bütün Kederine ortak mı arıyorsun? Bak...Tütün... Tertip yine bu bayram Uzağındayız yârin Sarılıp bir kuytuda Gönlümüzün toprağını Tazelemek vardı şimdi. Ecel ile bayramlaştık Hayat ile vedalaştık Genç ömrün gür ormanına Çakıldı bir kara kibrit Ak...Tütün... Barış Çelimli |
Bir kere daha ciğerlerimiz yandı. Bir kere daha kahpece bir eylemin sızısı düştü milletimin bağrına. Evet bir kere daha diyoruz çünkü üç ülkenin arasında çok önemli bir stratejik noktada bulunan bu sınır karakolumuza defalarca hain saldırılarda bulunulmuştur. İran-Irak Türkiye arasında bulunan Aktütün Karakolu, hain örgütün yurdumuza uzanacak kahpe kolunu bükecek bir mevkide bulunmakta olduğundan dolayıdır ki Aktütün Karakoluna şimdiye kadar altı kez saldırılmıştır.
-12 Eylül 1992 yılında ilk saldırı yapılacağı zaman, . O zamanın komutanı Emekli Alb. Erdal SARIZEYBEK, durumun ciddiyetini ÖZAL’a bildirdiği halde hiçbir önlem alınmadığını ifade etmektedir. Bu sebeple 13 Eylül 1992 günü saldırılmış ve akabinde 22 şehit verilmiştir.
-İkinci hain saldırı 5 Haziran 2007 de gerçekleştirilmiş ama şehit verilmemiştir.
-Üçüncü saldırı 22 Temmuz 2007 de yeniden gerçekleştirilmiş ve bu saldırıda da bir askerimiz şehit edilmiştir.
-11 Mayıs 2008 yılında gerçekleştirilen beşinci saldırısında da kahpe eller altı vatan evladını şehit etmişlerdir.
- Son olarak 3 Ekim 2008, adres yine aynı; Aktütün Karakolu ve bu kez çok azgın bir saldırının sonucunda 16 askerimiz şehit edildi, Altısı ağır olmak üzere yirmi askerimiz yaralandı. İki askerimizden de haber alınamadığını bildirmektedir beyanatlar..
Şimdi burada şöyle bir durup düşünmek lâzım.Bu saldırıların ortak özelliği hepsinin Kuzay Irak destekli gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu saldırılara Irak’ın kuzeyinde bulunan ağır silahlarla destek verilebilmesi demek, ecdadı Ermenilere dayandırılan Barzani’nin görünüşte dolaylı gibi görünen ama usulde hiçte öyle olmayan net desteği demektir. Bu aleni destek çok önemlidir ve ülkenin varlığı- bütünlüğü söz konusu iken Türkiye’nin Kuzay Irak sınırı için en büyük tehlikedir.
Çok ilginçtir 30-40 sene evvel Türkiye de terör denilince akla ermeni militanlarının haince katlettiği Türkler gelirdi. O zaman da ASALA adı altında yuvalanan teröristler gerek yurt içerisinde gerekse yurt dışında kahpece saldırırlarda bulunuyor ve genç yaşlı, demeden vatandaşlarımızın kanını döküyorlardı. Ve çok ilginçtir ki o Ermeni örgütleri de eylemlerini yaparken Türkiye’nin bu güney sınır bölgesinin hemen kıyısından besleniyordu. Besleyenler de aynı kimselerdi. Bu asla bir tesadüf olarak düşünülemez. Ben bu ikisi arasında fark olmadığından sürdürülen bu terörün kaynağını dar bir çerçevede düşünmemek gerekir.
Bütün bunların ışığında ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır. Dünün Ermeni etiketli terörünü, bu gün Eli kanlı bu terör örgütünü Türkiye’ye karşı kullanmak üzere besleyen, onlara açıkça hamilik yapanlara kesin ve etkili bir cevap verilemediği sürece daha çok Mehmetçiğimizin kanı dökülür. Çok ocaklar söner. Uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde her ülkenin kendi sınırlarını koruma zorunluluğu vardır. Fakat görüldüğü gibi Kuzey Irak sınırlarını koruyamamaktadır. Eğer bu ülke Kuzay Irak şeridinde sınır güvenliğini sağlayamıyorsa bu güvenliği sağlamak en başta Türkiye’ye düşer.. Bundan sonra daha ciddi yaptırımlar düşünülmeli, Türk halkının ve sınırlarının güvenliği bu ülkelerin inisiyatifine bırakılmaması gerekir. Dolayısı ile bu konumda uygulanılan stratejiler de öncelikle ABD ve İngiltere gibi sömürgeci, emperyalist ülkelerin tedbir planlarından bağımsız olmalıdır.
11 eylül saldırılarından sonra gerek merkezi siyasilerin, gerek yerel yönetimlerin takındığı tutum sonucu ABD, on yıllardır sürdürdüğü güvenlik politikasında en radikal reformu gerçekleştirmiştir. Bu saldırı sonrasında millet bilinci yerleşmiştir. Oysa bu kültür bizim mayamızda olmasına rağmen, ülkemizde de neredeyse artık ayda bir gerçekleştirilen bu hain ve namussuz saldırılar için de ülkenin tüm birimleri ve fertleriyle daha belirgin ve kararlı bir tutum sergilemesi kaçınılmazken, daha da artarak süren teröre nispetle kanlı terör örgütünün siyasi yüzü bu ülkenin Büyük Millet Meclisinde bulunabilmektedir. Bu böyle iken ne dağda terör biter ne de ecdadımızın da kemikleri sızlamaktan kurtulur. Hele de bu milletin 13 milyon nüfusu ile Çanakkale’de kurtuluş savaşında neredeyse bir milyon şehit verdiği göz önündeyken durup “Bu nasıl bir iştir?” diye düşünmek gerekirken! Ama bunu yapmak bir yana olup bitenler neredeyse doğal hayatın bir parçası gibi görülmekte ve bu eli kanlı katiller otuz yıldır yurdumuza ellerini kollarını sallayarak dolaşabilmektedir. Çakal gibi şehirlerimize dahi inmektedirler.
Hele bir de vatan hainleri, 2 Ekim 2008 günü kanlı örgütün yurt dışındaki yayın organlarında “Türk Ordusuna savaş ilan ediyoruz “diyebiliyor ve ertesi günü kanlı eylemlerde bulunuyor gencecik vatan evlatlarını kahpece katlediyorsa Türkiye’nin buna daha fazla sessiz kalması düşünülmemelidir.. Bilinmelidir ki, artık bazı şeylerin zamanı gelmiş de çoktan geçmektedir… Sadece dudaklarda yas tutmakla bu iş bitmez. O kararlılığın yüreklere inmesinin zamanı gelmiş de çoktan geçmekte bile. Bir kere daha yineliyorum bu ülkenin bütünlüğü ve sınırlarının güvenliği başka ülkeleirn insiyatifine bırakılamaz.Yeter artık!
Ben yüce türk milleti adına, inanıyorum ki hainler er geç belasını bulacak dersini alacaktır.
Ne olursa olsun, şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak.. Yürekten inanıyorum. Yeter ki istenilsin ve gerektiği gibi gayret edilsin…
Kargülü ALMILA/ 04 Ekim 2008/Bursa…