Uzak Ülkem
...
adın bir öykünün rengiydi nesli unutulmuş yoksul düşlerimin en ücra kentiydi yasak anların ölümcül şafağında kelebeklerin doğumuyla çarpışan fosforlu bir tan ezgisiydi ah benim rüzgâr sayıklayan mum çiçeğim yanaklarımda raks eden hüznü ayinim mevsimleri kardelene mayalanan kaderim sessizlik heykelinden melodi kül hükümranlığından yayılır vadilere senden önce elçileri simsiyah kuşkularla gelir en asil yetimliğimi duyurmak için sana şefkatsiz bir gecenin kucağında rüyalarla büyüyorum rüyalarımdan denizler yürütüyorum sana tuzun ve suyun anladığı dilden daha hangi ülkenin tahtını devirir endamın bir kahır perdesinde küfleniyor ay sokulduğu yerde ah bir söke bilseydin sancıların kalın örtüsünü benden milattan sonra yeniden çağ açılırdı an(d)ların buluştuğu yerde yosun tutmuş taşların bağrına sinen külfetimsin sokakların durgunluğundan körlük çekiyorum ağlak bir kekeme bırakıyor ayaklarıma kaldırımların ardında ıslak izler bırakan kendi içinde ıssızlık ağırlayan bir harabeyim dirileceğim ah ellerinle bir dokunsan bazen bir duanın boşlukta kayması gibi nereye dayansam bir ’’üzgünüm’’ tutsağı kovulurum bir kapıdan bir kapıya azapla yargılanan halime bazen de bir intizarın tutması gibi kayboluyor çeşmesinde sana susuzluğum kayboluyor sana beratında ruhum işte bir istasyonda işte son durağımdasın İpeksi bulutlardan hendeseler çiziyorum "en çağıltılı nehrini veriyorum sana gözlerimin altında ıslan diye’ _boran |
Bazen rengini ve hüznünü kaybetmeyen şiirler vardır.
Gölgenin yahut bir eserin izleri arasında yürümek
Ne güzeldir bazen orası
Kaybolmak pahasına da olsa akmak
Ovmak sonra düşleri
İçre bir hüzün anatomisinde ruhun yoklukla çoğalmışlığı
Hep güzelsin
Gönlü derya şiirdaşıma sevgiyle
Tebessümle
...