Yer'yüzünde Hüzün-II
sen kırılganlıktan olma
zarif bir dokudan doğma hüzün çiçeğiydin sen ellerini yüreğime koyunca yeniden doğar, binlerce yıldızı uyandırır yatağından şehre bir yeni zümrüt saçardın gecenin gözbebeklerindeki şer karanlığını dağıtan aydınlığın gümüş bir hilal gibi parlayan gülüşün yok uzun yürüyüşlere veda ediyor hasretin soluk bulmuyor artık kaldırımlarda yağmur yıkayıp yaktı afişlerin rengini susturdu o güzel türküleri rüzgar bir zamanlar ölümsüz bir yüze sahipti kelimelerin düğün şölenleri kurardı her mısrada yaşamak ve direnmek için savaşırdı şehrin ruhunu esir aldı yasaklar ölüm, çirkinlik ve kir kapladı her köşeyi ellerimde birkaç şiir kaldı çivit mavisi birkaç düş kelebeği ellerimde bahara erişme iznim yok böğürtlen morunda lezzetsiz bir helalleşme yüreğimde içimdeki is ırmağı sirenlerle dolup taştı kandillerin bir aylık ömrü kaldı yalnızlığın ömrünü başa sarmak istedi tasvire hacet kalmadan uçuşu hatırladı havalanan bir kuşun kanına girdi sonra da yetim bir hiç gibi gürültü etmeden çekip gitti gözlerim lambasını yitirdi gözlerime katran bir kılçık battı ne rezil bir akşamdı göksel bir tören bekledim sönük bir sükuneti uyandırmak için sustuklarından bir sır getirecekti posta kuşları bildiğim ne kadar ezber varsa o gün ezip geçmişti aklımı uzaklık ilmeğini geçirdi sonrası yok yüzümüz gri ve belirsiz dışımızda soğuk bir duvar sanki bir savaş alanı şimdi kırık dökük umutların maliyeti _boran |