Kırılmalartoprağın kabaran benzinde bir türküydü ağır ağır bulutlarla odalara inen sesiyle oyalandığım mevsimlerin belçimli bayırlarını ölmeyi istemedim üstelik aklımın fırtınasında rüzgar ıslığı dağılan bahçeler siyahın kadifesinde gün ortada dolanırken açık pencerelerden girdi içeri ansızın akşam/ akşam gurbetinden ürktü sis aynasındaki kırılmadan avucumda su dilimde ihtiyar yalnızlığın yaralı kuş’u zaman sırrına dokudu beni görünen kuytulardı geçip gitti hüzün çarmıhıyla tenhalığa kim kimden koptu kim önce giyindi nasıldı yolu ötekinin sessizliği dildeledi Olsun. karanlığından çıkmamış günışığı mutlak bahar gamzemde gölgeli çocukların sevincini üzümler şu sabırla uyandığım sabahın ağaç altı kır’ı ah sera’n ah evvelimin çocukluğu birdir bir oynarken hayaller tavan arası terliklerle koşuyorum kaybolan uçurtmalara ölü toprağın yeşil ağrısına bir sel atıyor topuğum uyanıyor umut kapıda mavi çıngıraklar yorgun çayırların yürüyen suyu ıslanan güneş -neresi orası- ... |
Bir ödül müydü, ya da bir veda.
Annem beni eyler uykuda.
Bir varmış, çok yokmuş.
Bir an'lık görüntü suda.
Zaman zaman bundandı ağladığım.
Hiç an tamamlanmadım.
Kelimeler dünya.
Kelimeler evren.
Hepsinde 'ol' cevheri.
Her şey bende.
Herkes bende.
Rabb'imde ben.
Bilsen ne kadar utanıyorum.
Düşüncelerimi.
Düş ince kelimesi.
Nasıl bir varlıktır bu?
Ne sonrası, ne öncesi.
Şimdi desem, zamana an'a, ...
Bu güne, yarına.
Şakır şakır döküyor yağmur...
Oluşlar dönecek an'a...
Konacak son nokta.
Çok saygımla Şairim.