Adı Olmayan Şiirler - 27
Bir serçenin kanadında nöbete durmuştu sevgi
Ve bir papatyanın yapraklarına doğrultulmuş süngünün ucundaydı aşk Savaşlar çıkardı saksısında vurulan ebegümecine ağlardı çocuklar Kuzgunlar gözyaşı dökerdi pencerenin sundurmasına diz çöküp Uyanma diyordu güneş Ben mecburen doğuyorum her yeni güne Ama sen uyanıp da ölümü görme çocuk Çocuk gülüşleri saklardık Perdeler ardında ve sırrımız gülümsemelere çalakalem boyardı kendisini Başında beresi Omuzunda yıldızları ile askerler girerdi avuçlarımıza Palaskasında Palyaçolar asılırdı İki gözü iki çeşme umut taşırdı içeriye Bilirdik Aşk Ancak ölüme doğru bir adım attığında açardı insanın kapısını ve Çam sakızı çoban armağanı toprak taneleri düşerdi Postallarından içeri Yelkenlere binip giderdi Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı Dur derdi Kullanma o renkleri bu dünyanın göğsünde Hangi ressam karmışsa boyasını dünyanın Bir maviye Bir yeşile dönerdi fırçaya benzeyen düşüncelerin izleri Misketler düşerdi tırnak aralarına Kokusunda uyurdu Süt emziren annelerin göğüsleri Biliyordu Gorki Bütün devrimlerin sebebinin “Ana” olduğunu Bu yüzden Yüzünde hatıralar biriktirirdi kadınlar Ana’nın düştüğü tren garındaki Soğuk taşlardan Aşk Kaçtığın kapılar ardına asılmış Terli gömleğin üzerindeki sevgili kokusu gibiydi Umarsız bir fahişe gibi uzanıyordu Sararmış yastık kılıflarına Parmak arası terliklerle Karşılıyordu Kafasına yeşil orman takmış askeri Bacak arasında siyah bir hayale göçüyordu Omuzunda iki çentik olan Verebileceğin ne var diyordu Gökten bir ses Berdel olarak oğlunu sunuyordu Adam Ve Taşın gövdesine yatıyordu iki boynuzlu bir can Bilemeden teslim etmişti Kendisinden sonra gelecek herkesin Boynunu kıldan ince kılacağını Adem biliyor muydu Bir tek aşk için Bütün insanlığın sürgün yiyeceğini ömrü boyunca Öyle bir ölümdü işte çalan kapıyı İçeri buyur etmeden Gidiyordu ya şu kimliğinde İnancı olmayan densiz En çok onun varlığı yakıyordu Bütün sevileri Tut Azrail’in ellerinden demişti Kitap Oysa ben Ruhuna binip göç eyledim terki diyar aşklara... |