Aşkın Matematiği
Dördün, üç katının bir eksiğinin kendisiyle toplamı gibiydik sen ve ben.
Hiçbir zaman tek sayılı bir nedene bürünemedik. İkiliğin bir tanımı olsa bunu en iyi anlatmak için kullanılacak kelime, sen ve ben olurdu. Bizim denklemlerimiz Pisagor ve Oklid’e şapka çıkartacak kadar karmaşık ve kaotik idi Yine de eşitliği tutturmak adına satırlar arasında sayısı eksilmiş kareler yakalamaya çalışıyorduk, dairenin iç acılarının toplamından üçgen kaçışlar çoğaltmak adına. Prizmaların alanlarını hesaplayıp geleceklerini kurmak isteyen çocuklara üzülürdüm ben. Sen ise kareköküne su dökmek için sonuna kadar açardın muslukları... Birinin üç günde yaptığı işi bir günde yapıyorum diye, asal sayılar ile bir olup, kümelerde kesişiyordun ve düşlerimi kapsamaya çalışıyordun, dikdörtgenin en uzun kenarını yay gibi bükerek. Uzun kenarın kısa kenarla olan bağı altın oran diye, iç bükey bir aynadan yansımaya çalışıyordun, en çok da açıortayları seviyordun Çünkü her seferinde küreden bakıp geleceği tahmin etmeye çalışıyordun Ucu bitmiş bir kurşun kalemin tozuyla algoritmaların üç bilinmeyenli denklemlerinde görünür olmaya çalışan bana... |