DELİ DİVANE Mİ CUMA DAYI
Kuşların bahçesinde sükunetle yattığı Cuma dayı,
Ömrünü bu topraklarda geçirmiş ama yılmamış, Askerlik dönüşü gece ansızın babasını kaybetmiş, Babasından ayrılıp o toprakları hiç terk etmemiş, Sazlıklar kayalıklar börtü böcek onu dost bilmiş, Bastığı toprak keşke sırtıma bir daha bassa demiş, İncinmiş yıpranmış ama kimseyi üzmemeyi seçmiş, Onun eğitmenliğinde gözlerimi açtığım hayatta, İlk yaşlardan itibaren bir arkadaş gibi davrandı bana, Karşısına alıp saatlerce dualar öğretirdi ama usanmazdı, Sabah namazından çıkar geç vakitlerde geldiği olurdu, Hiçbir zaman yiyeceğinin dışında fazladan av etmezdi, Doyumsuzluk nedir bilmez Allah’a şükür ilk sözüydü, Herkesi dinler ondan sonra sadece birkaç kelam ederdi, Kelamı derinliği insanları düşündürür baş döndürürdü, Onun sözünden sonra söz söylemek kötü bilinirdi, Haksızlık yapmayacağını alem çok iyi bilirdi, Çeşitli sorunlarda hakem olarak seçilip sözü dinlenirdi, Biraz sert bilinirdi ama yüreği yufka ve merhametliydi, Küçük yaşlarda Kürt dağından Hasancelli’ye gece yürümüştü, Henüz 8 yaşındayken kalaycılık için yollara dökülmüş, Gecenin sessiz ve kimsesiz ortamında korkmuş ve hastalanmış, Aylarca yatmış hastalıktan kalkıp kendine gelememiş, Acep bu delirdi mi diye Elâzığ tımarhaneye terk edilmiş, Çocuk yaşta kalbi ruhu yalnızlar arasında tımar edilmiş, Oradan döndükten aylar sonra kendine gelmiş başka çocuk olmuş, Mektep nedir bilmemiş bir günde okuma ve yazmayı öğrenmiş, Alem’e meydan okumuş kimseyi karşısına alıp onlarla uğraşmamış, Kendi içinde yeni bir dünya kurup orada yaşamayı öğrenmiş, Geçmişinden gelen acılar onu çelik bilekli yürek eylemiş, Kimsenin gidemediği yerleri o avucunun içi gibi gezmiş, Yaradanın kaderini kimse değiştiremez diyerek korkuları yenmiş, Askerden hastalık izniyle döndüğü ilk gün babasını toprağa vermiş, Acıların biri gelip biri gitmiş acılar ondan bir şey götürememiş, Cuma dayı her gün yeni bir hayranlıkla hayata bağlanmış, Günler aylar yıllar derken ömür treni gideceği istasyona onu götürmüş, Hayatındaki kesitlerin tespitini yapmak bile ömrümden ömür götürdü, Çok uzak oldu aramız ama hep yakın yaşamayı bildik, Öyle sözler ederdi ki o sözlerin ağırlığı altında çok ezildik, Sözlerinin ağırlığını ondan değil sözün gücünden bildik, Kemale ermemiş olanların kelamlarını dinler geçerdi, Hakikatin dışında söz söylemeyi boşa geçen zaman bilirdi, Her öğüdünün başında ne olursa olsun hakka şahitlik edin derdi, Adaletin nasıl olduğunu gelenlerin sorunlarını çözerek gösterirdi, Yolu düşüp onunla tanışanlar ona uğramadan oradan geçmezdi, Tanıyan tanımayan ismi geçtiğinde onunla ilgili iki kelamı esirgemezdi, Rahmetli dürüsttü çok yemeğini yedik çayını içtik sohbetim var derdi, Onunla karşılıklı oturup çok tartıştık bir gün olsun doğru budur demedi, Açıklamaları akıl süzgecinden süzülerek geçerdi öyle yüreğe inerdi, Onun her kelamı benim hayatımın çerçevesini belirledi, Ramazan ayları yaza geldiğinde su ve incirle orucunu açardı, Akşam namazını sakin bir ortamda kılar ondan sonra eve dönerdi, Yaptığı her eylem içime öyle bir dokundu ki bir dağ gibi yer edindi, Evladı olmak benim için büyük bir şerefti dünya için tek kelam etmedi, Evladım bu alemde yaşarken alemin sahibi için yaşa ki o seni korusun, Alemin sahibine kul olanı Allah başkasına bırakmaz derdi, Öyle sözler söylerdi ki onlar bugün bile saklı duruyor içimde, Her konuyu mutlaka bir örnekle izah etmeyi tercih ederdi, Bugünden dönüp baktığımda ümmi bir Sokrat’la günüm geçmiş gibi, Evin ortasında bir direk vardı onun ceketi orada asılı beklerdi, Önemli bir şey olduğunda annem babanın ceketinde derdi, O cekete hiçbirimiz izinsiz ne toz kondurur ne de elimizi sürerdik, Onun ölümünden çok sonra da o ceket hep orada asılı kaldı, Ta ki o ev yıkılıp yerine başka ev yapıldığında ceketin yeri değişti, Evin ortasındaki direk söküldü betonlarla duvarlar yükseldi, Ne olursa olsun ben hala babamın karşısında diz çökmüş oturuyorum, Evin ortasında direkte ceketi asılı olduğu anların hayaliyle yaşıyorum, Her şey değişti ancak içimdeki bu sızının şiddeti hiç değişmedi, Sanki birisi hemen bahçenin altından Cuma dayı diye bağıracak gibi, Bu Sesler kulaklarımda çınlarken hüzünle bunları yazıyorum ben, Cuma dayı ve Hatice nene bu bölgenin vazgeçilmez iki cevheriydi, Hatice nene bir keser ile kocaman bir bahçe inşa ederdi, İki gözünü kaybetti dünyası karardı yıllarca ama içi hep aydınlıktı, Selam verip içeriye girdiğimde Erol mu gelmiş ne der eliyle yoklardı, Oraya gittiğimde ilk işim babamı görmek ardından ona gitmekti, Saatlerce onunla otururdum yaşadıklarını anlatırdı ben de dinlerdim, Bunları zevkle dinler onlardan kendime ders edinirdim, Genç yaşta Hacı Burhan hayata gözlerini yumduğunda, Gece dağ başında davarla bir çadırın içinde uyurken, Çocuklarına sabaha kadar babalarının öldüğünü söylemez, Sabah namazıyla onları kaldırır büyük oğlunu köye gönderir, Köylüler kimsenin olmadığı bir dağın başına gömerler Hacı Burhan’ı Hatice Nene Türkmen Beyi’nin böyle bahtı kara bir Kürt kadını, Onun hayatımızdan ayrılarak gidişi tam yirmi yedi yıl oldu, Vefatının yirmi yedinci yılında ona rabbimden rahmet diliyorum, Diğer cevher ile arasına zaman giremedi sıcağı sıcağına o da gitti, Cuma Dayı Hatice neneden tam 40 gün sonra ona koşarak gitti, Hayatımın iki önemli değerini kaybedişimin tam yirmi yedinci yılı, Biri nenem biri babam ikisinden de çok aldım nice iyilik ve güzellikleri, Onları rahmetle anmak için sabah sabah oynattım yine kalemi, Kelamı ilahi de ışık olmalarını isteyerek baş tacı yaptım onları, Taçları kalmadı ama hep başımda onların değerli mirasları, On çocuk bıraktı geride Cuma dayı onun yerini asla dolduramadı, On çocuktan biri bu mısralarla gönül eğleyen zamanın delisi, Velisi gitmiş geride kalmış delisi kim neylesin böylesi divaneyi, Benim babam hayatın içinden hayatı anlattı, Olmadık işlerle boş konuşarak hiç başımı ağrıtmadı, Dimdik durdu eğilmedi başına gelenleri yaradandan bildi sabretti, Bugün yaşasaydı onunla neleri neleri konuşmazdım ki, Dertler belimi büktü zaman duraksız kaldı başımı kim öne eğebilir ki, Ben babamın oğluyum herkesin Cuma dayısı hacı Burhan’ın torunuyum Miras yedi değil mirasın yaşayan ve yaşatanı olarak yollara koyuldum, Bu yol dışında yol tanımam diğer yolları tepeler geçerim, Cuma dayınızdan aldığım emaneti, Şehrin ortasına dikeceğim saat kulesi gibi, Bozuk saatle doğru zaman bulamayacağımızı bildiğim için, Çekinmeden gittim aldım ve geldim o emaneti, Ondan kalan miras, Dürüstlük adalet, hak ve özgür kul olmak yaradana, Hepsini sırtladım getirdim yorulmadan, Alanlara selam ediyorum yüreğimin derinliklerinden, Hayat yaşadıkça güzel yaşlandıkça değerlidir, Güzel yaşayıp değer bulanları ayakta alkışlıyorum küçülmeden! Erol KEKEÇ/10.06.2021/07.24 |