Zamanın Fısıltısı
Yaşayan ölü müyüm, sorarım kendi kendime,
Zaman geçmiş üstümden, kim haber verdi gidişini? Sessiz akıp giderken, ince ince işlenirken yüreğe, Kim bıraktı izini, kim seyretti bu alemi derin bir nefeste? Haykırın kulağıma, unutmuşken hatırlamayı, Ömür dendiğine ne çabuk aldanmışım sarhoş rüzgârlarda, Yıllar koca bir rüya gibi kayıp gitmiş avuçlardan, Hangi an kalmış elimde, hangi sevda sızlamış sessiz bir yakarışta? Duygusuz geçen zaman mı suçlu, yoksa ben mi, Bir mevsimden diğerine savrulmuş, bir yaprak gibi kuru mu? Nasıl geçti bu anlar, kim fısıldadı da gelmedi ses, Susturulmuş hatıralar var ya, hepsi yüklenmiş içime tek tek… Her çiçeğin solgun kokusunda, biraz geçmişin hüznü var, Biraz yarına duyulan korku, biraz da hatıralara yaslanan nefes. Kendimden arta kalan ne varsa yitip gitmiş sessizce, Bir ben var içimde yitik, bir de zamanın yankısı… Dökülen yapraklar değil miydi her geçen yılla, Ve her akşamdan sabaha uzanan hayaller mi tükendi bu vakitlerde? Sorarım kendime, aslında ölen ben miydim, yoksa zaman mı? Bir gölge mi ardımda kalan, ya da eksik bıraktığım yarım cümleler mi? Bir iz var sokakların ıssız sessiz adımlarında, Gün geçer, gece sessizce örter üstünü kayıpların, Bir soru kalır başucumda, yanıtsız, derin, Öldüm mü ben, yaşıyor muyum hâlâ, kim söyler bu fısıltıyı? Zaman… ah zaman, acımasızca almışsın elimden, Çocukluğumun saf kahkahasını, gençliğimin deli rüzgârını, Kimdir bu yaşanan her anı kaydeden, Kimdir, kimdir fısıldayan bu kaderin ezgisini? Bilir misin, biriktirilen anılar hep ince bir hüzün bırakır, Neşeli bir gün bile zamanla buruk bir gülüş olur dudağımızda, Kendi gölgemde yaşarken, ardımdaki zamanı unuttum belki, Unutmak mıydı suçum, yoksa hatırlamak mı sakladığım özümü? Ey fısıltılı zaman, söyle bana gerçeği, Yitip giden kim, yaşayıp unutan kim? Belki de ben yaşayıp ölen, belki de ölüp dirilen bir sessiz çığlık, Belki de her saniyeyi hatırlamak için yitip giden bir sır... Birileri haykırsın kulağıma, “Zamanın seni tüketmesine izin verme, yaşa, yaşa doya doya!” Belki o zaman yeniden dirilirim, Belki de kaybettiğim her anı bulurum bu sonsuz düşte… Geçmişi bıraktım ardımda, yarını beklerim umutla, Ama bu an, bu fısıltı, bu sessizlik, Sanki her şeyin bir yankısı gibi içimde çınlar, Zaman akıp giderken, ben sessizce kalırım ardında... Yaşar mı insan, ölmeden ölümü tadarken? Belki de en büyük cevap budur; Bir yanı yaşarken, bir yanı zamana terk edilmiş, Yine de her şeye inat, yeniden filizlenir umut dallarında... Bu mudur ölmek, yaşarken unutulmak mı? Yoksa her unutulan anda yeniden mi doğar insan? Bir zaman fısıltısı olarak kalırız belki de, Her geçen anda kaybolup, her hatırlayanda yeniden doğarak... Erol Kekeç/30.08.2024/Sancaktepe/İST |