Rüzgâr yeşilisuların yıldız uyanışlı gövdesinde ağaçların kımıldayan sesi ve dudaklarımda gün sabahlığı perdenin gül uçurumu.. avuçlarıma sessizliği bozan nehir secdesi çengi sevdanın can kenarı yaşımın oymalı kırığı dilimdeki korku öyle dağ çoçuğu içimdeki nar.. kızıl iklimli çadırların teninde tepeden tırnağa yol düş atı kanatlarında inci mercan yaşadıkça boşluğa uzanan gecenin penceresi sinmiş eşiğe uzatmış dizlerini ince sızılarla uçurtma tepelerine.. şu saçlarını taradığım karanlığın duvarında aykızı bakışlarının rüzgar yeşiline kuş toplaması fısıltı.. ürperen ışığın nabzında gölgelerin çekik gözleri gizli bir kavmin ıslağında beyaz uykuların ateş lav’ı öyle mahzun kırağı.. ipleşen kelimelerin kaldırımına dilimin çöl yataklı çiçeği açtığında dorukların ay yapraklı duasına mırıldanıyor parçalar bulutların atlarla taşındığı bir uyku geçiyor yıldızlardan mevsim gök mevsim kızarmış nal’ın sel göğsü okunaklı karanlığın gemilerle aşka binen rüzgarlı nöbeti iyileşen yaraların zamana işli mevsiminde avuçlarım görüyorum cadoloz aydınlığın gümüş yelelerinde ışığı tutan sessizliği ..... |
Dünya içi dünyaydı ölçeği...
Nakış nakıştı kudsî, bilelim istedi...
Ağrı, acı ve iniltinin çocuklarına, şerhetti...
Rüzgârdı, evet giden gelen, gelen ve götüren...
Bilsek hepsi bismillahın bereketiydi...
Söz aldı Yaraadan, söyleme dedi...
Seyirci kaldı kirlenmeden ari...
Yine derin tedailere vesile oldunuz çok şükür...
Çuk saygmla.