Kış güneşi Ve Huzur
İncedir kalbin zarı,
Bir maral yürüse sessizden, yırtılır. Çırpınır günahıyla ruhun. Yüzüne bir kıvrım daha eklendiğinde anlarsın hayatı. Kınına giren bir kılıç gibi değildir bu. Minareler devrilmiştir yüreğinde, Avluda bir köpek gibi dolaşır ruhun. Sıvılaşan bir tendir ötesi, Uçup giden uyuşmuş bir kol… Kendi necasetinle temizlenmeye kalkarsın, Aynaya düşen ne varsa, Mideni bulandırır artık. Esfel-i safilin bakışıdır bu, Yeis olsa diye dua eder insan . Ama kendi vücudundan çıkmak isteyene kadar sürer sancısı. Hangi toprak seninse gidip, Yeniden yaratılmak istersin. Hangi su, gözyaşına verilmişse, Bulup, kurutmak istersin. Telafiler vardır, karınca yükü gibi ağır, Kıvançla taşıyamadığın bir aşk. Vefasız biri olduğunda anlarsın, Bulutların neden siyahını sevdiğini. Bazı kelimeler birleşip, Adına çekilmiş bir fiille söylenemez, Burada, hakkın yoktur artık. Özür dileyecek hataları olmalı insanın Yüzünü kaldırıp gösterebileceği. Ama Kabuklu bir böcek gibi Bir kaplumbağanın korkusu Bir deve kuşunun saklanması gibi Kaçarsın. Huzur, bir af dilencisidir, her zaman, Affedebildiğinde. Mizana koysan sefaleti Aşka verilmiş ecirlerin karşılığı olur. Kış güneşini selamlarsın Bir tebessüm olur yaratılışın. Huzur gelip diz çöker sağına Affedebildiğinde Merhamet ettiğinde. Yeniden yaratılırsın. Ahmet Serdar OĞUZ / TOKAT |
Yüreğine emeğine sağlık
_______________________________Selamlar