YAŞADIMSI
İlk şiirlerimi,
Zerzevatçıların saman kağıtlarına yazmıştım. Silik yazan ucuz bir kurşun kalem vardı elimde. Nehirlerin döküldüğü denizlere, Meşine ve Kafkasya’ya yakındım. Burnuma üflediğim, biraz gurur biraz sıkılganlıktı. Eksik yaşadım hayatı, Bitmemiş kitapların, toz bile tutmayan yalnızlığı gibi. Öylesine akamadım zıvanalardan, Yosun tutacak kadar belki. Yaşadımsı bir renk bulunmuş da üzerime sürülmüş gibiydi. Şairler tanıdım, Bir arkadaş gibi seslendiler tanrıya, yırtıp sayfalarını ısınmak için o şairlerin, Kitaplar üstlendim dağarcığımdan. Udi bir nefes çektim denizden. Kaslarım yırtılana kadar çevirdim sayfaları. Havarilere bakmak için kaldırdığımda başımı, Korktum İsa’yı beklemekten. Bir şehrin kale ardı caddelerinde, Suya değen dudaklarını mühürleyen firari gibi, Aşkın ya da değil, Bir bekleyişin ucunda, korkuyla yürüdüm. Aras bilir. Yılkı atları bilir. Bu coğrafyada buldum kendimi. Göğü delen ağaçların arzusu vardı, Fısıldayan dallarından düşen damalı böceklerin de. Benimse bir isyanım vardı; Baharla süpürülen kelebeğin kanatlarına, Ve gökyüzüne bakamıyordum. İlk yenilgilerimi, Hep kendime karşı almıştım. Güllerin tutkular için koparıldığı bir zamanda, Neslime dönük sarnıcımda. Susuzluktan ölen çocuklar vardı. Serçelerin başını çevirebildiği kadar, Dönüyordum kendime verdiğim sözlerden. Açık kapıların bir dili vardı. Aşk, hem kilitli, Hem de misafir istemeyen tek kapıydı. Bir yüreğin açtığı tüm kapıları sevdim. Çeyrek asrında hicretin, Bu hüzün tomruklarından çıkacaksa eğer, Kızıl bir çarmıh çıkardı umutlarıma. İğne gövdeli ağaçlardan, Anladığım kadarıyla, Acıyla korunuyordu aşk. Kendi şairliğime baktım. Bitmemiş şiirlerin mana tutmayan ahenkleri gibi, Aç kalacak kadar belki, sahte bir akçe gibi, alışverişteydim. Mürdümsü bir gülün, Aşkı anlatmaya yeltenmesi gibi. Biteviye Uzun uzun tükendim. Ahmet Serdar OĞUZ |
*** YAŞADIMSI *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...