Belli ki güneşin rengi solmuş bugün belli belirsiz bakar bulutların arasından. Hava ayaz mı ayaz Yola çıkmak istedikçe set olur önüme soğuklar. Düğümlenir üst üste gelen umutlarım Buz keserim çaresizlik vaktinde. Susturdukça bir yalan bir doğruyu öperim utanmasından incecik arayışı. Çocuk şiiri gibi yalın duygularımla Kaybolmayı kaybedip göze alamadığım yakınlıkların belini kırıp çekerim alın yazımı yorgan gibi üzerime ısınırım uykumda küçük bir kar masalında. bütünlerim eksiklerimi içimdeki sıcaklıkla. Bin kez yokluk olsa da; eldesizliğin karanlığında Çözerim ellerini papatya yüzlü sevinçlerin.
Sığınmasam silinirdim belki de; ıslığıyla yol açmasaydı en zor yollarıma şiir. Ses biçiminde yaşamazdı fosilleşmiş her dize. Gıcırdatıp sessiz harfleri gidip gelmezdim çıngıraklı sözlerde ihbar hattı gibi. Gülmezdim benim olmayan gökyüzünün tuhaflığına. Yerleşmezdi dudağımın kenarına gül yüzlü tanyeri. Güvercin bakışlı ses çınlamazdı kulaklarımda. Hatıralar dal istemezdi konmak için. Olmazdı sevdiklerim hep ayraç içinde Her kelimem çıkmaz sokak olsa da açardım kapıyı rüzgardan önce. Üflerdim ipekten bir nefesi kalbimin meltemine.
Demek ki; yaşam kurgu gerçek düştü ırak makamında. Buruşturup buruşturup attıklarımız ve yazamadıklarımızın yükünü taşıdıkça sırtımızda. Boşlukta uçan kağıt parçası olsak ya da sığınsak dünyanın gölgesine yanacağız belki de umarsızca. Her gün giyilen elbise gibi ne kadar alıştık kendimize. Değecekse toprağa gövde özlemler neden hep gökyüzüne..!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Düşsel Serüven şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Düşsel Serüven şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
An ve zaman! An dediğimiz ne ki? Anlatmaya kalksak tek hece dahi olsa anlatamadan tükettiğimiz değil mi? O analarki zamanın mayası... Birikip, kabarıp, artıp zamanımızı oluşturmakta. İnsan! Aldıklarımız, verdiklerimiz, kayıplarımız, çabamız birikip bizi yoğurmakta. Ya çok güzel bir çörek yada tatsız bir börek olmaktayız...
'Demek ki; yaşam kurgu gerçek düştü ırak makamında. Buruşturup buruşturup attıklarımız ve yazamadıklarımızın yükünü taşıdıkça sırtımızda. Boşlukta uçan kağıt parçası olsak ya da sığınsak dünyanın gölgesine yanacağız belki de umarsızca. Her gün giyilen elbise gibi ne kadar alıştık kendimize. Değecekse toprağa gövde özlemler neden hep gökyüzüne..''
Yaşam, beklentilerimizin çok ötesinde olabilmekte. Bu öyle bir işliyor ve alıştırıyor ki bizi; hiç incinmeden benimsediğimizin dahi farkında olamıyoruz. Beden her an toprağa yanaşsa da bir umut bekliyoruz. Aslında gökyüzünde değildir, her yerdedir, şah damarından da yakındır bize... Yine de toprak gerçek, mavi çekmek istiyor bizi gerçekten kendisine...
Yüreğinize sağlık şairem. Şiirinizin derinliğinde nokta olabildik mi bilmem...
Yalanın doğruyu susturması sitemdi. Eldesizliğe rağmen çözme umuttu. Şiire sığınma feryattı. En büyük olan en son cümlede hakikattı (ölüm). Hem görseldeki kardeşime hem de şiirine maşallah. Selam ve övgüyle.
yağmur bitti ve suyun üstündeyiz.
boğulsak daha mı erdem olurdu şair
birlikte bunca yalnız olduğumuz dünyanın eşiklerinde...
,
eyvallah.