Sorarız küllenip geçen zamanabeyaz bir kelebeğin peşinden koşuyor zaman onun kanatlarına konuyor ince saplı çiçeklere gönlü ağarıyor yazdan önce baharın çöküp kalır bir böcek uğurunu çiçek açmayan dallara yaslamak kırmızı açıyor açmayan zerdali ağacında kuru dallar kuşlarla sallanırken rüzgar sıvazlar sırtını şansın geçen yıldan kalma otlar esintinin gözdesi sesini dinler kavakların bir çocuk kanadı kırık güvercinler uçururken buğulanır gözleri bulutların kanar gök yüzü nisanın öldürür insanı insan! bir bebeğin alnına dayanmış silah ürpertir zamanı bunca delilik görülmez hayvanda siyah bir sokak köpeği yer bulur fırtınada çalı çırpının altına yatar toprağa çakarak yüzünü uygun adımlarla geçer bir dalmaçyalı az sonra yağmura bırakır kirlenmiş tüylerini kalakalırız uğultulu havayı dinlerken camların arka yüzünde, evlerde bir ölü çıkmış gibi sessiz içerinin rüzgarını dinleriz yüzümüz döner de birbirine sorarız küllenip geçen zamana biz kaçıncı yolcularız burada ve daha kaç kişi var arkamızda evlerdeki uğultuyu duyan kaç kişi? 20. 04. 2014 / Nazik Gülünay |