ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA SUSARKEN
Çoğalıyor anlatılmadıkça sessizliğin çatısındaki dumanlar.
Yuvarlanıyor bedenlerin yükünde ağırlaşan gri vagonlar. Soruyor özlemde soluklanan dikenli tellere takılı uçurtmalar; Neredeler zaman kaynarken buharlaşan damlalardaki adamlar? Alışamıyor yürek dolusu hüzne gark edilen hayaller. Buluşamıyor çırpınan özlemde çakıl taşları toplayan eller... Dokunamıyor bebeklerin ağlayan sözcüklerine o bedenler. Kanatlanıyor bilmeden yalnızlığın puslu aynasındaki kelebekler. Yokluyor bir el, ceplerinde sararan takvim yapraklarını. Okuyamıyor anlamdan vazgeçen yılların biriken satırlarını... Alamıyor bir çırpıda parlayan güneşin mütebessim selamını. Yükseliyor hayatın gergin tellerinden amansız bir şarkı! Düğümleniyor engin denizin açıklarında mai dalgalı saçlar... Kararıyor yandıkça cam perdeler gibi gökyüzündeki yıldızlar. Uçuşuyor alçak damlarda şakıyan bülbüllerden dualar... Yakışıyor düş koltuğunda sallanan eski kilim dokusuna yıldızlar. Yükseliyor bir martı sesi ile bekleyen bedenlerin çığlığı. Yankılanıyor bomboş meydanda gürültüden kaçanların alkışları. Susuyor sustukça arşa değen kimliksizlerin feryatları! Sormuyor kimse nedir seher vaktinde bu gürültünün kaynağı... Birikiyor suya bırakılan hayatların kuma gömülü eseri... Örtülüyor yalan kumaşlarla hazırlıksız yakalananların üzeri. Dökülüyor gökyüzünden bir teselli, kuruyan gözlere akşamüzeri. Köpürüyor denizlerin neşesi coşuyor sararan benizleri... ZEYNEP SENA DOĞANTEKİN |