Piero'm...
İki gündür aralıksız yağmur yağıyor,
Böyle günlerde işten döner dönmez odama geçer , bir kaç tane sigara içer ve hemen yatarım. Ne kitap okuyacak gücü bulurum kendimde ne de yemek yiyecek iştahı. Uyumaktan bahsetmiyorum hayır, battaniyenin altına girip saatler süren düşüncelerimi seyretmekten ve gerçekleşmesi imkansız, kurduğum o upuzun düşlerden. Acıkırım ama yiyemem, merak ederim ama okuyamam, yalnızca düş ve düşüncelere dalarım. Olmadık ülkeler, imkansız denizler, mümkünsüz yeşillikler ve hiçbir yerde, hiçbir zamanda varolmayan masallar, hikayeler ve olaylar düşler, bir an için bu hayattan ayrıldığımı, hatta belki de bu hayatta hiç bir zaman varolmadığımı, hep orada , düşlerimdeki diyarlarda yaşadığımı düşünürüm. Ama dışarıdan gelen, yağmurun ve rüzgârın, arabaların ve insanların sesleri , beni o huzurlu ve mutlu diyarımdan bir anda çeker alır ve mutsuz , huzursuz olduğum bu aşağılık diyara bir çöp gibi fırlatıp, sanki, senin yerin saraylar, cennetler, huzurlu ve mutlu olunan yerler değilde, altında yattığın bu battaniyenin bulunduğu , dört duvarlı zindan ! derler. Bir işte çalışmak zorunda olduğun, yemek yemek , bir şeyler içmek zorunda olduğun, uyumak daha da acısı uyanmak zorunda olduğun, bir gün mutlaka ölmek zorunda olduğun, yalnız, huzursuz, sıkılmış, bunalmış olduğun, senin yerin işte bu sevmediğin yer ! derler. Savaşların, kanın, hastalığın, acının, ıstırabın, ayrılığın, tecavüzün, haksızlığın ve gözyaşlarının olduğu bu aşağılık yer, senin layık olduğun! derler... Belki de ben büyütürüm böyle ... Yağmurun ve rüzgârın ne suçu var? Cansız , mekanik arabaların çıkardığı seslerin ne suçu var ? İnsanlar için aynı şeyi diyemeyeceğim ama, onların kesinlikle bir suçu var ! Uyumak ne güzel şey... Düş kurmak ne güzel şey... Düşünmek ne acı, aynı zamanda ne tatlı şey... Haksız mıyım Piero’m ? |