Doğurgan Döngü
Yalnızca kadınlar, dişi varlıklar ve kainat değildir doğurgan olan,
Yalnızca sanat, bilim, somut veya soyut varlıklar değildir doğurgan olan, Aslında doğanlardır bütün bunlar, bir anadan doğmuş gibi. Bir mekanizması var ki aklın, doğurdu; Çiçeği, hayatı, yaşamı, insanı, doğurdu bütün kâinatı. Akıl, akıl... Akıl öyle doğurgan bir varlıktır ki, doğurduklarına bile nice nice hiç bitmek bilmeyen doğumlar yaptırdı. Akıl, akıl... Akıl öyle bir döngü yarattı ki, asla kısır değil, bilakis doğurgan bir döngüydü bu. Bilmece mi dersin... Bulmaca mı dersin... Her doğan sonsuz bir sorgu âlemiyle doğdu. Akıl, akıl... Akıl kendini sorguluyor Akıl kendi eserini sorguluyor Akıl bilmediğini doğuruyor Akıl hep kendisiyle tartışıyor Akıl hep kendine takılmış Üzüncü, sevinci, algısı, herşeyi kendisinden olma, Akıl, akıl Dönme dolap gibi dönüyor, dönüyor, dönüyor... Şu nice kahır çeken cihan Şu, dokunsan ağlayacak olan devran Şu ürkünç kainat, evren Bir nota, öyle bir nota ki Doğum çığlığına çağrışım gibi Aklın yeni doğumları Günışığı Karanlık madde Günbatımı Varolan herşey, herşey Aklın, kendisiyle sessiz dansı. Akıl, gerçeğin ıssız frekansı Keşfedilmemiş. Yollara düştük Kayıplarımız oldu Yeni gelenler oldu Yürüdük, sandıklarımıza doğru Yedik, içtik Güldük, ağladık Korktuk, güvendik Akıl bizi öyle bir çıkmaz yola sokmuş ki, Bir kapı ortasında sendeleyip, kararsızca bir girip bir çıkma gibi, deliler gibi başımıza bu, yolun sonunun başındaki kapıya getirdi. Odadan odaya girmek gibi Sözgelimi şu doğum ve ölüm. Giriyoruz çıkıyoruz, giriyoruz çıkıyor. Ama bilmiyoruz nereye girdik biz Nereye çıkacağız... İşte! Akıl, ilk önce bizi ve bütün varlığı varetti, sonra bu varlıkları kendine hapsetti. Bütün bir evreni, hani şu düştüğümüz yollarda, vakti öldürmek kadar, meraktanda, sorguladık durduk. O neydi, bu neydi, şu neydi, nedendi, amacıydı... Bilemedik ki. Aklımı hissediyorum, aklımı anlıyorum şimdi. Bir blöftü herşey Bir tuzaktı Bencilliğin zavallı kurbanları Akıl bizimle alay etti, akıllarımız. Ve bu hâlâ sürüp giderken Birşey gelmiyor elimizden, çünkü Öyle tasarlanmışız, çaresiz. Ben mutlak yolun peşindeyim Kendimi cevaba değil soruya adadım Yolu değil, yolculuğu sevdim Seyrettim onları seyrettim Bir güzelin gamzesindeki uçurumdan aşağı kimbilir kaç kez düştüm, Yüzünde ki tıpkı bahtım gibi kara olan benini seyrettim, Yüzünde ki ben, ben değildi Gönlü, yüzü gibi güzel değildi Seyrettim sevdim seyrettim yinede. Yolculuk bu ya, mecburen devam ettim, gittim, gittim gittim. Bir yandan kimi zaman gülerken yüzüm, çoğu zaman yandı içim. Şimdi de sıra onlara gelmişti çünkü Onlar ki Yoksullar Hakları çalınanlar İşçiler İşsizler Açlar Hakkını arayanlar Onlar ki, elinden hayatı çalınanlar veya çalınmak istenenler. Seyretmek bile içler acısıyken Ya yaşadıkları nasıl bir acıydı? Hem bir gamzeli güzelin hemde onların acısı içimde yandı. Ama dedim ya ben mutlak yolun yolcusuyum, devam ettim yola, seyire... Doğurgan döngü Yola çıktığım yere götürecek beni Biliyorum . Ben aklın bilinmezini arıyorum Kullanamadığımız kısmını. Orada ne var bilmiyorum Niye arıyorum onuda bilmiyorum Ama kullandığımız kısmından bıktım usandım, Aklımda bütün kâinatı dolaştım Bir tür kaos hakimdi aklın bu kısmına Burada ölüm - doğum Burada yapım - yıkım vardı yalnızca. Ama yinede devasa birşey bu Yani ceviz kabuğunda evren var Peki ceviz ağacında ne var? Aklımız bizim ceviz ağacımız Aklımızın şuanki kullanabildiğimiz kısmı, ceviz kabuğu ve içinde devasa bir evren var, Aklımızın kullanamadığımız kısmı ise ağacın tamamı, kimbilir içinde nasıl miniminnacıktır bizim şu devasalar... Doğurgan döngü Bazen hayatını durdurur Herşey, herşey durur Aklın durur, fikrin durur Evren durur, kalp durur Bir bataklıkta geride görünen yalnızca parmak uçlarınmış gibi bir his sarar etrafını, boğulmak üzereymişsin gibi. Havadaki oksijen sanki bitmiş, zaman durmuş, her bir şey kendi özelliklerini unutmuş gibi, hissettiğin bir his yalnızca etrafında olan. Beklemediğin bir şey olmuş gibi, sanki milyarlarca insan, caddelerde yürürken, birbirinden bağımsız olarak aynı anda kaldırımlara çöküp, daha önce düşünmedikleri birşeyleri düşünmeye başlamış gibi, bir his. Bu yoldan kurtulmanın bir yolu yok mu dercesine... İronik ve dehşet verici bir derinlikle. Ancak olmadığını anladıklarında veya öyle sandıklarından dolayı, herşey yeniden canlanıp, yolcular yollarına devam ederken, bir ben kalmışım kıpırtısız, adımsız, ayaksız. Yolda cüzdanını düşüren ve onu arayan bir adam gibi. Cüzdanın içinde asla olmayan birşeydi hayatın anlamı. Kalbimin, aklımın içinde hayat anlamsızdı ve yolculuğum onu aramaktı. Bütün bunlar budalalıktı... Çünkü anlam ve onun gibi her kavram, doğurgan döngünün ölü doğan çocuklarıydı. Yaşayanlar ona ulaşamazdı. Böylece anladım anlamsızlığı, hayatın anlamını. Uçsun kuşlar göklere! Doğa işini yapsın Canlılar işini yapsın Herkes, herşey işine baksın Tatlı, ılık bir yaz günü Veya serin soğuk bir sonbaharda Bütün mevsimlerde ben Yolculuğuma devam ediyor olacağım, Ey sonsuzluk, beni hatırla! Ey aklın bilinmezi, beni hatırla! Doğurgan döngü devam ettikçe Ben sizin şarkınızı söylüyor olacağım Ben yine yollarda olacağım Bitmek bilmeyen bir arzuyla İşime bakacağım bende, Ve sizsiniz benim bütün işim gücüm uğraşım... Not: Doğurgan döngü adlı bu şiirim, öğleden sonra kısır yerken aklıma gelen bir şiirdir. 7şubat pazar 22:20 2021 Tokat |