Kendini arayan insan...
İnsanın korkunç kaderidir bu;
Ya beklenmedik şeylerle karşılaşır Yada değişmeyen şeyleri yaşar İlk durumda beklenmedik şeyler onu şaşkına çevirir, çünkü bu beklenmedik şeyler iyi şeyler olmayabilir ki bu başlı başına korkunçtur zaten. İkinci durumda ise hep yerinde sayıyor demektir. Hayatı monotondur, sıradandır ve ilgi çekici hiçbir yanı olmayan böylesine bir hayat boğucu olduğu için insanı incitir, umutsuzluğa sürükler. Umutsuzlukta korkunç değil mi? Evet, hemde nasıl... Ama birde şöyle hayatlar vardır ki; Kendisini korkutan hayatından kaçmak isterken, bu kez iki durum birbiri ile harmanlanır. Yani, beklenmedik şeylerle, monotonlaşmış şeyler. Bu kez beklenmedik şeyler monotonlaşır. Örneği kendi Hayatımdan vereyim; Askere gitme nedenim, monotonlaşmış hayatımdan sıkılmış olmamdı. Farklı bir yer, farklı olaylar ve değişiklik olabilir diye gittim askere. Orada ANTK kuralları vardır; askeri nezaket ve terbiye kuralları. Kırkbir maddeden oluşuyor ve en saçma bulduğum kural, sonuncusuydu. Yani "Ben değil, biz kuralı. " Yüz kişinin içinde bir tek kişi bir hata, cıvıklık vb birşey yaparsa, o değil, yüz kişinin tamamı sürünüyor, binbir türlü başka cezalar alıyor. Herkes akıllı olmadığı için mutlaka her içtimada ceza alırdık topluca ama hiç kendi hatam yüzünden ceza almadım, çünkü hata yapmadım. Konumuza dönelim... Sonuçta orada etrafıma bakındım, dağlar, gökyüzü, insanlar, hayvanlar, herşey sivildekiyle aynıydı, değişik bir şey yoktu bu açıdan. Değişen tek şey özgür olmamamdı, bu bir bakıma iyiydi ama genelde çekilmez oluyordu. Özgürlüğün yoksa sana ne deniliyorsa yapmak zorundasındır. İşte bu gerçek bir değişiklikti benim için. Yani gönüllü olmadığın şeyleri yapıyorsun her gün. Buda demek oluyor ki, başta da dediğim gibi; beklenmedik şeyler monotonlaşmıştı artık. Örneği verdiğime göre devam edebilirim. İnsan, istedikleri ile buldukları arasında ölü gibidir. Bulduğunu istemeyip uzaklaşmaya kalksa, bulduğundan da kötüsüne yakalanma riski daha yüksektir. Birde istesede uzaklaşamaması var tabi, kaderine mecburen razı olmak zorunda kalması. Buda bir tür hergün istemediği hayatı yaşıyor olmasıdır. Herkes, hatta ünlü dahiler, bilginler bile hayâl kurmanın çok önemli olduğunu söyledi ama ben buna katılmıyorum. Hayâl kurmak, sana ait olmayan ve aslada olmayacak olan hayata bir göz atmadır, kısa ve sahte mutluluktur. Bunu proleterya sınıfından araba meraklısı birinin, ömür boyu çalışsada dergide gördüğü, inceleyip durduğu o pahalı arabanın tekerini dahi alamayacak olmasına rağmen, derginin sayfalarını hâlâ aynı merak ve ilgiyle karıştırmasına benzetebiliriz. Şans, genelde zenginlerle işbirliği yapar. Hayâl kurmayalım demiyorum, kuralım, deliler gibi hayale boğulalım isterseniz, benim demek istediğim şey, hayâl kurmanın önemsiz olmasıdır, etkisiz teselli. İnsanı ezen koşullarla dolu olan bu labirentin sokaklarında dolaştım, Kaçmak istedim daha kötüsüne yakalandım, yaşamak istedim nefes alamadım. Ne âşıklar gördüm, ne tahtlar gezdim, ne ilişkiler dinledim, ne nedenler ne sonuçlar buldum. Dünyanın mayasında bir tür herşeyi kısa bir zamana sıkıştıran efsun var. Bu efsun herşeye sirayet etmiş ve hepsine kısa bir ömür vermiş. Bütün hikayeler çok klasik bir düzende ilerliyor; Başlama nedeni, başlangıç, gelişim ve sonuç. İhtiyaçlar ve fazlası. İstekler ve fazlası. Bu iki şey başlatır, yapar ve bu iki şey sonlandırır, yıkar. Dünyanın mayasında bu var. Tarihi bu iki şey yazdı işte. Ama tarihin başka bir boyutuda var; biyoloji ve fizik tarihi. Aklın oluşumunu yazan tarih bu iki büyük bilim alanında gizlidir. Diğer tarih ise bu iki şeyin sonucundan doğmadır. Biraz daha ötelere gitmeliyiz bence; İnsan insan olmadan öncesinden, insan olduktan sonraki yazdığı tarihten, insanın kendi hayatından, hayatında önemli bir yer kaplayan benim için önemsiz hayallerinden, aklın evrimi sonucu duyduğu merak neticesinde günümüze kadar nasıl hayatta kalabildiğinden bahsettim sanıyorum. Dünyamız, yuvalak, mavi kahverengi küçük misket. Doğanın tarihi, canlı oluşumuna, koşullar ve doğası gereği evrim ve sürekli değişimi, koşullar nedeniyle canlıların evrimine, bu evrim neticesinde akla ve akılla da mavi kahverengi küçük misketimizin içindeki modern dizayna ulaştık. Bunları çoğu kişi bilmez, ama bilgili bir çok kişi bunlardan çok daha fazlasını da bilir. Dünyamız kendi kaderinin içinde dönüp duruyor. Dünyamız aynı zamanda başka bir kaderin içinde de dönüp duruyor. Bu kader ise akıllara sıradışı bir durgunluk veriyor. Ucunu başını bilmediğimiz bir şeyin matamatiksel hesabının sonuçlarına göre yorumlarda bulunuyoruz. Ucu başı belli olmayan bir şeyin matamatiğide kesin olamaz. Dünyayı bir zamanlar düz zannederdik tâ ki içimizden bir meraklı çıkıp dünyanın etrafını dönene dek. Bir gün matamatiksel hesaplarımızın doğruluğunu test edebilmek için, evreni başından ucuna kadar dolaşabilecek bir teknolojimiz olacak mı dersiniz, yoksa evrenin kaderinin getirdiği koşullar altında beklenmedik bir biçimde yok olup gidecek miyiz? Kimbilir... Demek isterdim ki; Biz yıldız tozuyuz Biz bir projeyiz Varolmamızın bir nedeni var Veya akılsız evrenin ürünüyüz Bizi bir varlık var etti Bizi bir varlık yok edecek Evrenin aklı vardır Evren zırdelidir Herşeyin bir anlamı var Hiçbir şeyin anlamı yok Bir gerçekliğin içindeyiz Bir düş bütün gördüğümüz Vs. Vs. Vs... Demeye kalksak herşeyi diyebiliriz fakat hiçbir şeyi ispatlayamayız. Ama benim için en akla yatkın denilebilecek şey "Bilinmezliktir. " Bilmiyoruz ve muhtemelen de asla bilemeyeceğiz nedenleri, algılayabildiklerimizi, evrenin ve dünyanın içindekilerin. Şıksız ve daha önce hiç bilinmeyen bir sorudan ibaret herşey. Sorunun cevabı için akıl yürütebileceğimiz hiçbir örnek ve kaynakta yok üstelik. O zaman başladığımız yere dönelim yeniden... İnsan, insan insan. İnsan işte böyledir; Kendi hayatıyla, dünyasıyla boğuşurken, aslında onunla hiç ilgisi olmayan hayatlarla da dünyalarla da boğuşur. İnsan ömrü boyu kendini arar, özünü arar. Ve bu arayış evrene açılmasına neden olur. Aklı, onun uzay aracıdır. Ömür boyu arar, dolaşır, dolaşır ve aracının yakıtı biter bir gün, o sonsuz yolculukta kayboluverir. Aklı başından gitmiştir, ruhu canından uçmuştur, o sonzuz yolların artık bir parçası olmuştur. İnsan kendini bulamadan sonsuzlukla buluşur, dileyelim ki o sonsuzlukta sorularının tamamının cevabına kavuşur... 29 ocak cuma 2021 Tokat Saat : 21.10 |
Şunu da eklemek isterim ki birey olarak yapacağımız hem çok şey var, hemde çok az. Topluma yön verenler ve yönetilenler. Hepsi içimizde yaşadığımız sistemin birer unsurları değilmi. Üretenler ve asalaklar Toplumun gergadsnlaşması. Tüm çelişkiler burada yatıyor. Sızi kutlar , şiirsel yönünüzün hep var olması dileği ile daha nice şiirler yazmanız dileği ile.
Müfit tarafından 1/31/2021 2:25:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Müfit tarafından 1/31/2021 2:28:51 AM zamanında düzenlenmiştir.