Arkadaş...
Kolları pes etmiş gibi büklüm büklümdü
Onu seyrediyordum gizlice öyle durmuş Gözlükleri yoğun sisler altında gibiydi bu güneşte Baktım ona bir süre ve önüme döndüm sonra "Şu gökyüzü beni öldürecek bir gün sanırım. Bu ne muhteşem şey... " diye bir laf attım üç metre uzaktan. Etrafta bizden başkası olmadığını görünce, sözü ona söylediğimi anladı ve; - Sanırım bana dedin. Hem, niyeymiş ki o? Her güzel uğruna ölür müsün sen? Dedi. Bende ona; "İnsanı her güzel değil, bir güzel öldürür dedim. Tebessüm edip, yanıma yaklaştı ve; -Sen ne yapıyorsun ya öyle yere uzanmış? "Benim göğü seyretmekten başka yapacak birşeyim mi var ki? Göğü seyrediyorum. Arkadaşım, gel yanıma uzan, birlikte seyredelim. " Geldi uzandı yanıma gözlüklü kız. İsmin nedir dedim, Berva dedi. Adımı sordu, Gencay dedim. Ve başladık göğü seyrederken sohbete; -Ben beni benden alan pek birşey göremiyorum ama. "Görmek farklı şey, bakmak farklı." -Sen ne görüyorsun anlat o zaman Gencay bey. "Bir yansıma. " -Nasıl yani, neyin yansıması? "Sana bir hikaye anlatayım. Bir zamanlar suyun altından gökteki ışığı ve maviliği gören birileri varmış. Onlar öyle ufakmış, öyle küçükmüş ki şaşarsın. Sonra bunlar belirli sebeplerle mutasyon geçirmiş. İklim, onları karaya çıkmaya zorlayınca, her zaman süregiden yeni bir mutasyonla karaya çıkmışlar. Daha sonra bunlar çoğalmışlar. Melezden ziyade, farklı türlere bölünmüşler. Taşlara kayalara gökyüzünü, dağları ve ikisinde gördüğü canlıları çizmişler. Yazı dediğin şey bildiğin tarihte ortaya çıkmadı. Çok önceleri çıktı. Her neyse. Benim demek istediğim şey, bir zamanlar birileri, bütün öyküleriyle bu göğe bakmışlar. Göğe bakınca onların yansımalarını görüyorum işte. " -Hiç böyle düşünmemiştim. Ben gökte huzurlu mavilik, güneşin iç ısıtan sıcaklığı ve bulutların dağılımını görüyordum. "Saat kaç sevgili Berva? " -Saat 13:59 "Bir saat olmuş bak. Bu ne demek... " -Ne demek? "Bu, arkadaş olduk demek. " -Nasıl yani? "Bana biraz önce içini açtın Berva. Gökyüzünden önceki sohbetimiz aramızda kalacak. Bana seni ağlatan, üzen şeyleri anlattın. Bana dost dedin daha demin. Ve deliye benziyorsun da dedin, unutmadım. Bana içini döktün sen. Ve bende sana hikayemi anlattım. Herşey durulunca, mesele, seyrettiğimiz göğe geldi. Öyle mi? Öyle. Bu ne demek biliyor musun? " -Ne demekmiş? "Biz seninle bir anlık arkadaş olduk demek bu. " -Bir anlık derken, anlamadım? "Hayır, doğru duydun. Bir anlık. İşte bende böyleyim. Yani, bu kadar. Bitti. Biliyorum, gitmen gerek, benimde. Bu kadar işte, bitti. Ama eminim benim için olduğu kadar senin içinde güzeldi. Değil mi? " -Ama öyle deme ya. Deme işte. Ya gitmek istemiyorsam? Ya köpekler gibi yalnızsam? Ya doğru adamı bulmuşsam? Ya geberiyorsam kederden? Bırakıp gider misin yine? "Öyle yapma ne olur. Öyle deme ne olur. Sana arkadaşım dedim, neden? Bunu düşün. Sen öyle dersen ben gidemem bir yere. Ama sana da yar olamam. Gözlüklü kız, Berva, sana bir sır vereyim mi? " -Senden gelen herşeye artık açığım ben. Senin sırların aklımı başımdan alıyor. Ver, derin nefes alarak bir daha söylüyorum, ahh ver. "Arkadaşlık gibisi yok inan. Yok. Ki sevgili istemememin sebebi, sevgisizliği tatmış olmamdır. Ama gerçek bir arkadaş öyle mi? Bak bir saattir birlikteyiz. İlk bakışın sanki haydutmuşum gibiydi. Şimdi sevgilin gibi bakıyorsun bana, neden? Sevgi bu uçsuz bucaksız sohbeti öldürür ama arkadaşlık sonsuza kadar sürer. Demek istediğimi anlıyor musun? Ben seni hep yanımda isterdim. Dim, çünkü, bir daha görüşmeyeceğiz. Bu yaşadığımızı tatlı bir anı olarak hatırla. Niçin biliyor musun? Benim kabına sığabileceğim bir yürek yok, işte bu yüzden. Öyle mi? " -Bana neler kattın. Bir an sonsuza kadar mutlu zannettim kendimi. Aynı zamanda beni üzdün. Anlıyorum ki beni üzen sen değilsin, sana bağlılığım. Ama şimdi haklı olduğunu hissediyorum. Öyle umuyorum ki bir daha görüşemeyeceğiz. O zaman kendine benim için iyi bak, senin deyiminle, arkadaş... "Yardım edeyim, buyur sultanım kalk, evet, hoşçakal arkadaş... " Tatlı bir anıydı bugün yaşanılan. "Ayrıldım kızcağızın yanından. Yürüdüm yollarda, parklarda. Beni bekleyen artık alışkanlık olmuş o boşluğa. Güler yüzü unuttum, eşi dostu unuttum, bir huzursuz uyku için yola koyuldum. Biten birşey gibiydim, sanki hasta halimde biri beni görmeye gelmişti. Bir dosttu o. Sonra farklı bir şey hissettim. Yine hastaydım, yürürken oda bana doğru yürüyen yâr idi. Hasret beni hasta etmiş gibiydi. Ama her adımda iyileşiyordum, çünkü belli ki aslında ölüyordum. Müzik girdi araya, özgürleştim. Onlar yollarda gelip geçmeye devam ettiler zaman gibi. Ben tarifi çeşitli ama kısaca evime yürüdüm. İster istemez aklımdan hiç çıkmayan o çocukları anımsıyorum bir an. Deniz gezmiş, Erdal Eren, Mahir, Sinan, Yusuf, Hüseyin, Jara’m, Che, Fidel, Onlar gibisi, Xu Lizhi. Ve daha saysam bitiremem niceleri. Bugün ki kölelik, o günkü ölümlerin neticesidir. Kimin aklı kaldırır ki bu hikayeyi! Neyse! Neyse! Berva nerden bilsin bunu? Bilmesinede gerek yok bana kalırsa .Bedenim yetmiyor, çünkü öyle bir sapına kadar zıt düzene, yüreğimde bir yas ki, ne sen sor ne ben söyleyeyim. En azından Berva, kısada olsa, huzurlu bir an yaşattı bana. Çünkü bilmediği halde anlamaya çalıştı beni. O, iyi bir arkadaş gibiydi. |