Sen gidiyorsun...
Mavi gök siyah çarşafa sarılıyor içimde
Ruhumda palazlanıyor arsız acılar Yokluğuna ip atlıyor nicedir düşünceler Dudaklarım kanıyor yokluğunun diş darbelerinde Sen gidiyorsun... Öksüz bir çocuk gibi bükülüyorum boynumdan En iyi ihtimalin uzaklığı dahi ölçülemiyor Burnumun dibini göremeyecek bir körlük var içimde İyisin diyorum, şükür iyisin... Bir teselli arayışında kendime ulaşamazken Sen gidiyorsun... Dalın gövdesinden kopuşu gibi kendimden kopuyorum Bazen, hayatı sığdıracak bir valiz arıyorum Sonra, sen yokken sığmıyorum hiç bir şeye Toplayıp kendimi ulaşılmaz uzaklara gideyim diyorum Birde bakıyorum ki, Ayaklarımın bastığı yer kutup, içimi yakan çöl... Sen gidiyorsun... Yurtsuz bir mülteci gibi kalıyorum ortada Bu sabah hayali alnından öptü tüm aynalar Yüzün geçti yüzümün yorgun hatlarından Sakallarıma vuran güzün o derin manasında Bir serçe kanat çırptı kırılmışlığından Bulutların su damıttığı yerde duruyorum Sen gidiyorsun... Rüzgarın savurduğu yaprak gibi direniyorum ağırlığımca Bugün, Rabbim gökleri koru diye dua ettim Sonra yer çekimine direnemedi gözlerim Yanaklarım taşkın sellere maruz kaldı Önce göl yatağına döndü, sonra çöl kuraklığı dudaklarım Sen gidiyorsun... Omuzlarıma taşınamayacak bir dünya biniyor... |
-Ben neyse ,şiir işte deyip sadece satırlarında kalmasını istiyorum bu hüzn'n.