soyulmuş dağsular bir türlü aydınlanmıyor toprak çekiliyor usuldan duyumsanmayan bir iğne acısı ellerimiz olması gereken yerde değil ille yaşama at koşturur bir iğne deliğinden seyretse de şiir otura kalmıyorum içimde ışığa yol alıyor su kumunda kaynayan benim kimseden ses çıkmayacak sanıyorum en azından kendi depremini yaşıyor herkes elinde kalem olan olmayan gerçeği yalan kalemiyle nasıl boyarsınız ne kadar üstünü karalarsanız karalayın yaşayan birileri her zaman susmaz dil bağlanamaz bir yerde yürek acıyı kusar düşerse sevgi penceresinden yaşama ne zaman şaha kalkacak atlar insanın gözdesi yine insan kim bağlarsa bağlasın gözünü bir yunus görünür yolun başında çal der sazını insandan yana şiir doğsun, ne zaman çıplak kalsa dağlar yaralı koşmasın geyik yaralı ağaçlara altınla elinden kaymasın kaz dağları sahi bir ağaç kaç altın eder gelin görse istemez altın- askı yolunmuş kaza dönmüş d’ağları hücum eder görse dağın rengini en derinlere inmiş saklı su boğar kendini zehirleyeni önce yeniden yeniden doğar hiç bitmeyen umut gibi ayıbını nasıl gizler soyulmuş dağ!.. 04. 08. 2019 / Nazik Gülünay |