NE ZAMAN YAĞMUR YAĞSA
birkaçını yan yana getirdiğimiz portakal sandıklarının üstüne
okuduğumuz gazete sayfalarını sererdik sofra örtüsü niyetine… gökyüzümüz gece-gündüz bulutlu., kiremitlerin yarısı çıplak bilirdik ki biz sofraya ne zaman otursak birazdan yağmur başlayacak… , /ne zaman yağmur yağsa canımın içi kırık kiremitler arasından akar gelir bir yağmur damlası sel gibi düşer sofranın gazete sayfasında .,alevi en bol yangının göbeğine… sönen ateşten öyle bir dünya kokusu tüter ki dolar yüreğimize her çocuğun çizdiği ilk resim gibi ne zaman yağmur yağsa canımın içi/ . . , ayaz donuğu gecelerde., akşamdan kalma sokak kedileriyle elimizde kuru ekmek., otururduk mermeri düşük merdivenlere… sabahın ‘iyilik-güzellik’ masallarında baş role yazıp kendimizi göstermek için yaşamla nasıl seviştiğimizi ., onca yoksulluğa kapatıp gözlerimizi … , /ah iki gözüm ne zaman yağmur yağsa kol-kola koşardık bütün denizlerin ., karşı yakasız uzak kıyılarına taş kaydırmaca oynayan çocukları izlerdik., taşlarını kaybedişlerini… sonra avucumuza bir yağmur damlası alıp koşup onlara verirdik ki biz bulduk diye ., işte taşınız burada ah iki gözüm ne zaman yağmur yağsa/ . . . . . . , Sen mi söylemiştin bilmiyorum., yoksa bir yerlerde mi okumuştum ., bu merdivenlerden inen ve çıkanların aslında bir yere gitmediklerini ve yağmurda sırılsıklam ve sadece güneş yanığı kum tanesi olduklarını… Bunun için belki ne kadar yağmur yağsa hiç dinmedi kuraklığımız dün olduğu gibi bugün de.., hiç dinmedi., dinmiyor… işte şimdi gene yağmur yağıyor ve biz döşeme tahtalarının ahşap makamında söylediği şarkılarla dans ederek ., ellerimizde portakal sandıkları ve okunmuş gazetelerle o merdivenlere sofra kurmak için sokağa çıkıyoruz… Olur ya belki kıyamet borusunu tersine üfleriz... Cevat Çeştepe |
Ne zaman yağmur yağsa, aklımıza düşenlere...