üveyikbekle beni bekle martıların çığlık çığlığa kanat çırptığı o yerde iki yana açıp kollarını yırt üstündeki libası dişlerinle ürpersin portakallar dalında çarpsın deli dalgalar ben vahşi bir bedevi siyah,simsiyah bir atın sırtında sıyırıp geceyi teninden ay ışığında tutup yelelerinden sürükleyeceğim ellerim, bu kaba ellerim dolaşacak kadife teninde bütün günahlarımı aklayacağım sende arşı titretecek sesin dokuz boğum açılacak tek tek susacak yer susacak gök kupkuru dudaklarına bengisu sürülecek omuz çukurundan serçeler susuzluğunu giderecek billur kasende ışıyacak ılık su goncalar ürperecek zehir zıkkım dilim kana kana şerbet içecek ışık bile sızamayacak gözeneklerimizden kaburgaların kaburgalarıma geçecek gök bir ayna olacak yıldızlar bizi seyredecek ağaçlar eğilecek dağlar yürüyecek çıkrık sesleri karışacak martı seslerine kaynayacak iliklerimiz dolup taşacak ılık nehirler akacak sırtımızdan sen ki dağda çatal boynuzlarınla özgür bir geyiktin şimdi kollarımda titreyen ürkek bir üveyik nar çiçekleri fesleğenler,hatmiler boy verecek kokunun sindiği her yerde ateşle imtihan eden gözlerim merhamet merhemi sürünecek ve böyle sürüp gidecek güneş koynumuzda uyanana dek |