dünya delisi
dün gece sabaha kadar gözlerimi tavana diktim
göğü yorgan, yeri çarşaf yaparsam yıldızlar şık durur yatağımda diye düşündüm dünya delisi olmak nasıl bir şey acaba bir galaksiden diğerine geçmenin sırrı ayaklarım yere sağlam basmasın hatta hiç basmasın yer çekimine direnip gideyim bu diyardan hem insandan başka şikayet edeni duydunuz mu uzaylılardan doğum ve ölüm arasında bir durak dünya sonunda nasılsa düşeceğim gövdemden hem insan insanı iyiliğe taşımaz bana müsaade köşe başında inecek var dün gece gemileri havada yürüttüm atları denizde koşturup cümle mantığımı çatlattım kendimle alay etmenin yolunu aradım cinnet ile illet arasında insanlığımı izledim cemre-i vusta’yı bacağından tavana astım gözleri ateş, gövdesi taştan ellerini göremedim ama ayakları insandı insan iskeletini oluşturan kemikler ona şekil veren et ve deri milyarlarca hücreden oluşan karmaşık bir düzenek kafa tasımın sertliği ve avuçlarımın yumuşak içi çizgiler kaderden aşka giden yol haritası insan herkese göre tanrının harikası aslında o kadar da değil toprak ve su karışımı üstelik çamurdan karayı istila etmiş kendine yaradan yedi sudan, yedi vadi inşa ettim dokuz taştan, dokuz kule yer çekimine meydan okuyacak kadar kanatlandım toprağa mezar eşip taştan ateş ürettim ölmek herkesin kaderiyse red ediyorum dedim inançsızlığımdan değil benimde inandığım var yüzümde sakladığım sır gizemi mesela acımı kimse taşımıyor nasılsa hem kime ne, aklımı neye inandırdığıma şeytan taşlamanın maliyetini hep merak etmişimdir cemre-i sağir, cemre-i vusta ve cemre-i kübra büyük kalabalıkların toplandığı mina taşla taşı vurmanın delirten mutluluğu ve büyük arınma öncesi son kulvar üç kuşak, üç boy hani ateşten gelen malum soy insan şeytanın tek olduğuna inanacak kadar toy ürperdi içim, ürktüm insanlığımdan insan taşı, şeytan insanı vuruyor diğer tarafta derken cemre-i kübra belirdi kapıdan şehvetiyle sana, ihtirasıyla bana benziyordu gözlerinde üç beş çakıl taşı, ellerinde insan kanı ve yüzü aşk kadar karanlıktı... |