yokluğuna...
ağır uykulardan geçiyor şehrin sessizliği
sağırlığında sallanan sokak lambası gözlerime biriken yağmur taneleri yağsa sel alacak gönül yatağımı gündüzden kalma fırtınalar içimde dalgası yüreğime vuran sesin öfkelerin lav taşıdığı bir halde yakıp, yıksan rahat eder belki de için ruhumun kabristanından geçiyorum üzerime kürekle toprak atan sen misin? ne ara, yoksa öldürdün mü beni? bu ağır sessizlik neyin nesi... acılar tuğladan duvar örüyor çatısı olmayan ev misali içim su alıyor kendimden kaçtıkça rüzgarın yüzüme çarptığı kar taneleri ve yine ıslanıyor yokluğundan kaçmaya çalışırken benliğim yabancısı olduğum bu şehir kaldırım taşlarındaki anlayışsızlık kendimi içine sığdıramadığım dünya sen yokken... neden her şey bu kadar küçük ya da fazla büyük... yol boyu yükselirken gölgeler adımlarım dünyaya olan öfkemi eziyor anlasam dillerinden konuşurdum insanların anlayamadığını anlatarak ağaçlara ayak bileklerimde buz kesiği ve parmak uçlarımda raptiyeli bir ağrı sonradan fark ettim ayakkabı yerine terlik giydiğimi merak etme iyiyim... henüz ölmediğimi üşüyünce anladım. Stockholm 10 Mart 2019 / yokluğundan kaçarken... |
Şiir sevilsin, şiir okunsun, şiir yazılsın…
.................................................... Saygı ve selamlar..