Sürgün Suretacıya dirilirim zihninde kendi mezarını kazmadan dönen şairin son sözüdür tenimde erirken kayan yıldızın sönen gözbağı gömülüşünün dibine kırpılan saçlarımdan yastık yapıyorum karanlığa dostum olsun susumu sevdiğim anlar yüzümü dibine bastırarak gökyüzünün kovasının zavallı ellerim ile camların ardına asarım kurular ve giydiririm esaretli güne sözümde mil dolaşır mızrak ucunda gözbebeğimdeki denizde taşıyan karanfil acırım dolu dizgin kusmukla boyanırken hayat süs olmadı diye şiirim şehrin yavşak ışıklı sohbetlerine kovulurum dost kirpiği okşar özümü güneşi koynuna alır dağ kavaklar titrer hışırtısına ürperdim yaprağın rüzgarla öpüşmesinin kazınır saçlarım uçurumun dibinde kırık dallardan yatak kurar hatıralara gardiyan bekleşmeler göz kapaklarımda eski bir film yaşamda ölmeyi ölmede dirilme sayanlar düşçüsünün idamı fotoğraflarda sararan hüzünler ayıklarken göçerlerden en çok ölümü severim yağmurunda hatıra yakar şeytanıma yalvartmaz ıslıktan yaptığım kırbaç şaklarken gölgemde bileklerimi dağlamışken imgenin alevi kapatarak dudağımın yelkenini rüzgara dumanını içime sererim dümen suyumda gri sürgün suret sözüm suya değer isminle göğüs çukurumda tuza bulanırım halime aldırmadan tenime dalar ishak kuşu ömrüme okyanus eker seni sürgün uzağa K.Y. |