Yollar iyi olsunSır düşlerin kıvrılan dudağı Mor dalların nakışını sürdüğünde yüzüme/ Yüzümün çizgileri anlatır Kaleme yazdığım Gerçeği Uzak saatleri yakınıma kuran El/im susarken Duygusallığın en yaman hali terletir kumları Bir şiire tutunmak kadar diri Gittiğim hep aynı yer Ki, Kaldığım şehrin ötekileri Sizler için yeni kapı ayarladım Giriş burdan Canınız cehenneme Sabrımı ve beni yoran Fal taşı gözleriniz Artık beni göremez Ilişmeyin çocuklara Kara adımlar Bu yolun sonunda Deniz var Alnımın çatında her gece bilenen zeytinler Bir kalbe sebepsiz sunulmadı Omzunda dengesi Heybesinde sevinç çiçeği Halay çekerken O gurbetin cebindeyim Aynı noktaya ayrı yerlerden bakmak gibi Görmek işte Acının ve gecenin renginde Hangi masalı anlatsa Çocukluğum Soluğu kesilen sularda tekneler Alıp gidiyorlar karanlığı Kimsenin bilmeyeceği En derinde saklıyorum seni Ayakların nerede biliyorum Elbette lekesiz doğacaktır çiçekler Adımlarını bastığın dünyada Elma dersem Koşun çocuklar Yüzümün tebessümündeki kuyuya Bilirsiniz ben hiç kızmam Yollar iyi olsun Atlar üzerinde umutlar Uzaklara güzellik sunsun Sebat ederim ben Bir gülüşüne Sevgilinin |
Yollar, kaldırımlar da öykümün bir parçası, tanığı...
Giderek kentleşme girişiminde yitiyor, eski kaldırımlar...
Bir kaldırım bir yol...İkiyanı servi ağaçlarıyla bezeli ikiyanından sular koşan, merdivenli yol da, yitip gitti. Şimdi bir örnek taşlarla yapılı, ruhsuz bir yola yerini bıraktı ve yitip gitti.
Gece, ben, kaldırımlar ve yağmur...Yağmur başlayıp ta bulanık, sisli anılar yerlere indiğinde, zihnimin sinemasında şiirlerle sarmaş dolaş görüntüler parlayıp kopardı. Teneke çatılara çarpan iri yağmur taneleri koroya dönüştüğünde, ağır ve sağanak yağış altında, başına eski bir ceketi almış, sokaktan geçen bir kız çocuğu...Yine başındaki Erzurum ehramıyla iki eski konak arasında kalan yolu hızlıca geçiyor bir kadın. Yüzünü seçmek imkânsız...
Elinde telefon gözlerinden dökülen yaşları gecenin ışıklarında parlayan genç kadın nöbetçi eczanenin önünde telefonla konuşuyor. Gece 12'yi çoktan geçmiş...
Yağmur yağıyor, ağır sağanak...Giderek çevre yitiyor. Giderek ben de kopuyorum çevreden, adeta boyutlarım daralıyor.Şimdi ben kadarım. Nedense senin de aynı hislere o an konuk olduğunu düşünmeye başlıyorum. Yağmurun bilinmezlikler içinde aramızda bir iletken olacağı bir umut.Yağmur, sessiz bir cinneti de içinde taşıyor.Yağmur yoksa yollar. Gidilesi. Sanki her durakta yaşadıklarımın bir başka detayına uyanacağım.
Biliyorum bu duygu-düşünce denizinin hep gidilmemiş yerleri olacak...
Yollar iyi olsun elbet. Kışın geçmesini beklesinler. Beni beklesinler. Kentin çıkışında, dışında...
Çok saygımla.