Gülüm/separmaklarının arasındaki kalemi döndürdükçe dalgınlığın hücrelerinde dinlenen omuz gökyüzünde fısıltı gibi söyleşir değişir zaman. böyle tenhalarda kanatları parlar kuşların toprak/insan savrulur kalbinin en solunda ziyade gülüşürüz. hiç kimse tanımaz bizi tanımaz çünkü ağaçlar yapraklar uyandığında ve bir gövde oluşturduğunda önümüze sen ve ben şehre değil şiire yazılır koparsalar yeşili tepeden aşağı düşüşleri ki korkutmayın karıncaları dalgaların kayalara vurduğu yerde avlusuna demirli mavi parçayım ben kopmaz kökler salgılarken yeryüzüne kalbim kelebek çarpıntısı g/özlerinden taşıdığım. en iştahlı saatindeyim yıldızların sımsıkı kucaklarken seni düğümünü çözüyorum mor kıvılcımların ve oturup gecenin ırmağında telaşlı bulutları seyrediyorum. tiyatro değil bu,hayır yüreğinin sahiline tutulmuş yansıma ne yana dönsen rüyaların grisiz rengi yani sararken tenini kadın sarılıyorum aşk tozları dökülüyor üzerimize ve odalara karşında gördüğün tuvalde iki hece... albümlerde avare çocuklar sana söyleyeceğim en sihirli cümle unutkanlığın gün aralarına ekilen mide krampları merdivenleri çıkarken ağır ağır göz ucuyla bakmaların mutlaka kenarı mavi/bakmaların ki mısralarıma gizlediğim eksiksiz hece şimdi dudaklarından dökülür ne önemi var yaşının/kim olduğunun aklımdan koşuyor adımların kainatın boşlukları doluyor ruhunun yalazını gezdirdiğim dağılıyor saçlarım aşka... söz verdim yanında/sağında/solunda değiştikçe yazgısı ömrün içine saklanıyorum dağıtırken bahçeleri Temmuza karşı kitaplara/yazılara yağıyorum. sonra rüyaların içinden girip/çıkıp düşüyoruz aşka. gökkuşağının tüm renkleri yüzün/ yüzüm gibi. |
Demiş ya Şair "kimseler bilmiyor"...
Ben de derim ki zaman sızılara çare getirmiyor...
Avuttuk kendimizi gitti, birşeylerden birşeyler umarak..