"Soraya"
medreselerde unutulmuş dualarda saklı kalan
son istekti adımın yanına yakışan varlığın kadri ye’tim bırakılan geçmişimi üşüyen bir ağacın gövdesine emanet ettiğim o gün içine muhayyerkürdi kaçmış hikâyelere konu’k oldum kahve fincanına doluşan bahaneleri tüketip hiçbir mazerete sığınmadan uzun uzadıya uzayan yollardan soğuk havadisler getiren freiduone’nun cümleye döktüğü harflerde kaybolan özne oluyordum sokak kavgalarında vazgeçtim taş kesilmekten besmelesiz tekbirler inerken soraya’nın alnına çığlık olup iliştim sesinin kenarında kurulan köye sakallarında cehennem biriktiren adamların gülüşünde gördüm dünyanın kaç bucak olduğunu ölüp ölüp dirilmek niyetinde değildim bu kez diri diri tükenirken soraya’nın son nefesi f’elekten geçmiş insan yanım kalbimin eşiğinde bekleyen bir ayıba teslim etti kendini utandım varlığını adımın yanına yakıştırma isteğimden -unuttum kendimi soraya’nın dumanından arta kalan lekede…- Cömert Yılmaz |