Uçuk Sarı Kedi
Yağmur suyu içmeye meyilliyim
Avuçlarım ölüyor Masallara inandım Ve içindeki bazı kelimeler çok hırpaladı beni Uzak mitolojik bir hikâyeye göçümü istirham ediyorum Dilekçem kabul görmüyor üçüncü kat semada Kendime uydurduğum kahraman masalı Çoktandır yitirdi aklını Ayaklarım topraklı Saçlarım rüzgârlı Dilim ah’lı Anlatmak istiyorum Ağzım yanıyor Soğusun diye hem kalbim, hem dilim biraz daha susuyorum Böyle bir hikâyeye nasıl devam edebilirim bilmiyorum Bilmediklerimin köprüsünden atıyorum kendimi Düştüğüm yer yine cennet değil Bir bilinmezlik Sökülen kaldırım taşlarının yerindeki Kalbimi hatırlıyorum Yerine yenisini bulamayacağım her şey Eskitiyor beni Beklediklerimin saçmalığı beynimi uğuldatıyor Hiçbir zamana denk gelememiş bir güneşi uğurluyorum akşamları Gök kızılına rastlasam, kırmızıya denk gelmiş olacağım Ama söküyorum bazı harfleri beynimin içinden İçimden geçmeyen şeylerin varlığı çarpıyor beni Hepimiz biraz yarım doğmuş çocuklarız Üstelik tüm ömür boyunca da tamamlanamıyoruz Yarının eksikliği, yaradılışımızın ezgisinde saklı Acıklı bir hüzne sahiplik ediyor ellerimiz Ellerim çok tozlu Rafları anımsıyorum Yüzyıllardır okunmayan kitaplar var arasında Dudaklarımdaki notalar kırık Nokta hiç yerli yerine konulamamış Kendimi imlâ hatası olarak görüyorum Üzülmüyorum, varlığımın olmadığı bir hayat üzemiyor beni Daha çok sokaklarla konuşuyorum Ezik bir kaldırım taşının anıları ağrıtıyor omuzlarımı Başka bir otobüse binip, ters yöne gitmek istiyorum Yapabildiğim ya da yapamadıklarım bu Yapabilseydim eğer, yapabilmiş olacaktım Bazı şarkıları büyütüp, çerçeveletip duvara asmak istiyorum Ölüleri anımsatıyor bazı acılar Ölüler bizden bir mucizeyi beklerken Benim mucizem uçuk sarı bir kedinin uyuduğu mezarlık Kenarları kırmızı uçuk bir kalemle çizilmiş hikâye Etrafı mutlu Sadece bu kadar Üç Mayıs İki Bin On Altı 15 30 Nevin Akbulut |